22 Eylül 2007 Cumartesi

4- Kimin için iyileşirsiniz?

K- Artık seni tanımıyorum. Ne düşündüğünü, nereye gittiğini, ne yaptığını bilmiyorum.
E- Bana güvenmek zorundasın.
K- Öyle miyim? Ya güvenemiyorsam?
E- Her şey yoluna girecek, iyi olacağız.
K- Biz iyi değiliz ve bir daha da toparlanamayacağız. Bunu biliyorsun, ikimiz de biliyoruz.
E- Benden umudunu kesme!
K- Ne zaman teslim olacağını bilmenin yanlış bir tarafı yok. Biz elimizden geleni yaptık. En sonunda yapamadığımızı itiraf ettik diye kimse bizi suçlayamaz. (1)

Önce kadının ruhu uçar gider aşkın üzerinden, sonra yavaş yavaş elini çeker, özenini dizginler, nefesini tutar kadın.
Erkek anlamaz bir şey. Savrulurken hayatın içinde, “Hepsini senin için yapıyorum” diye sayıklar kendi kendine. Oysa kimse kimse için bir şey yapmaz.
Karşıdakinin mutluluğu için yapılanlar bile aslında kendi mutluluğumuz içindir.

Önce kadının ruhu uçar gider aşkın üzerinden, sonra yavaş yavaş tıkanırlar, boğulurlar, yarı yolda kalırlar.
Erkek anlamaz bir şey. “Nerede eksik yaptım?” yerine, “Beni anlamıyor”lar, “Seni çok seviyorum ama suçlusun”lar başlar. Bir de gitgide artan bir öfke.
Öfkeyle aşklar dindirilir, evlilikler boğazlanır, sevgi sürgün edilir.
Öfkeyle…
Cam kırıkları…

Önce kadının ruhu uçar gider aşkın üzerinden.
Kolay kabullenmez yenildiğini. Belki de karşısındakinin şifrelerini yanlış okuyordur. Kim bilir? Belki de adam onu hâlâ seviyordur? Belki de savaşacaktır? Belki de onu yeniden kazanacaktır? Belki de kendine yeniden âşık edecektir? Kaybettirdiklerini, yok ettiklerini yeniden, fazlasıyla yerine koyacaktır? Belki sevgi ona öğretildiği gibi değildir? Beklemek gerekir, inadına sevmek gerekir. Önce elinin içinde soğuyan bir başkasının eli, yatağının diğer yarısı boşluk, sonra kalbinde lodoslar, poyrazlar…
Kadın kolay kabullenmez, bir kere sevdi mi, sevilmek için, doğrulmak, düzeltmek için çabalar. Kadın kolay kabullenmez yenildiğini. Kolay itiraf etmez.
Herkese oynar, kapıcısından, evdeki yardımcısına…
Bazen fazla gelir roller. Birisinin karısı, birisinin annesi, birisinin kızı, birisinin sevgilisi, birisinin hizmetçisi, birisinin “bişeyi”… Bazen de “her bişeyi”.
Her şeyini geri iter, kendisini bile.
Erkeğe bile oynar. Bir taraftan da yardım çığlıkları. İç kanamalar… Bir ilişkinin kangrenleşmesi…
Yeniden sevgi tanımlamaları…

Kadın gideceğini söylemez. Söylediği zaman gitmeyecektir, erkeğin gözünden değerini, ederini görene dek bekleyecektir.
Zaman geçer. Çoook zaman geçer.

6. His filmindeki soğuk nefesli insanlar ortaya çıkar. “Onlar ölü olduklarını bilmiyorlar” der birisi.
Kadın da, erkek de bilmez. Ama önce kadın anlar.
Adam hâlâ kadının kalacağını çünkü kendisini çok sevdiğini düşünür. Ne maharetler gösterip de kendini bu kadar sevdirmiş olduğunu düşünmez.
Kadın gideceğini söylemez. Söylediği zaman da gitmez. Giderse sessizlik içinde gider. Gidememişse ya hâlâ seviyordur, ya 6. His’in soğuk nefesli insanları…
Anlasanıza, gidemeyecek kadar ölüdür yani.

“Sen benim daha iyi bir insan olmayı istememe sebep oluyorsun”.
Hayatta duyabileceğiniz en güzel iltifatlardan birisidir bu.
“As Good As It Gets” filminde Jack Nicholson, sevdiği kadına böyle söyler. Kafadan çatlaktır, ruh hastasıdır Jack’in oynadığı karakter. Kendisi bile sevmez içten içe kendisini, tabii ilaçlarını da kullanmaz. Âşık olur sonra. Daha iyi biri olmayı ister, daha düzgün bir insan, daha sağlıklı bir insan. Sırf onun için kullanır ilaçları, tedaviyi uygular. Ve sevdiği kadın için iyileşir.
Ehh, tabii bu bir filmdir. Sizin filminizde ise hastalıklar zaman geçtikçe ortaya çıkar. Baştan “bilemezsiniz malınızı” yani.
Zaman geçtikçe hastalanır, karşınızdaki de hasta edersiniz. Ya da tam tersi.
Tüm suçlu hastalıklardır.
Bencillikler, travmatik şefkatler, şartlı sevdalar daha da hastalık yayar.
İyileşsin diye beklenir, oysa kimse kimse için iyileşmez. Herkes kendi için alır nefeslerini.
Belki de sevmek bana gösterildiği gibi, benim el yordamıyla öğrendiğim gibi değildir der kadın. Biraz daha bekler.

İtinayla ilişkiler bitirilir.
Öfkeyle aşklar dindirilir.
Hoyrat sözlerle gururlar delinir.
Yalanlarla dostluklar kurşuna dizilir.
Umarsızlıklarla, yanlış öncelikler, özensizliklerle evlilikler boğulur.
İtinayla intihar edilir.

* * * * * * *
Sonra birisi şarkılar mırıldanır…

“Bugün içimde bir hüzün var / Sana inanmasam olmaz / İnansam bir türlü
Göze alamadığımız bazı durumlar / Olabilir ancak çözümü bin türlü

Git… Gitmek istersen
Bir gün pişman olup da dönmek istersen
Bil ki sana âşık bu kadın
Burada değil artık üzgünüm aşkım
Sana veda etsem olmaz / Etmesem bir türlü / Çok üzüldüğüm bu hikâye
Bitti şu an…” (2)

“Bu sabah uyandım / Sana ait eşyaları bir kutuya doldurdum / Ve senden kalan izleri akan suyla yıkadım / Bu sabah uyandım / Bu sabah
Senden ayrıldım
Bu sabah uyandım / Bana ait hayalleri / Bir yüreğe hapsettim
Ve benden kalan düşleri geçen zamana bıraktım / Bu sabah uyandım
Bu sabah yeniden başladım” (3)
* * * * * * *
Önce kadının ruhu uçar gider aşkın üzerinden, sonra yavaş yavaş elini çeker, özenini dizginler, nefesini tutar kadın.
Erkek anlamaz bir şey.

Kimse kimse için iyileşmez. Kendine alır nefeslerini.
“Beklemek zehirliyor kafayı. Sevmek beyhude” der Nietzche.
O da erkek, anlamaz bir şey…
Yine de sevmiyor muyuz? Beklemiyor muyuz?
Peki siz?
Kim için daha iyi bir insan olmak istiyorsunuz?
Siz kimin için iyileşiyorsunuz?

(1)- Nip/Tuck dizisinden Julia ve Sean McNamara diyalogu
(2)- Deniz Seki şarkısı
(3)- Candan Erçetin şarkısı
15 Eylül 2006

Hiç yorum yok: