24 Ocak 2008 Perşembe

44- Yarım ağızla yaşamak

Yazım hataları…
Gitgide çoğalıyor, hele de internet sardıkça hayatımızın her bir yanını.
Okudukça facebook profillerini, blog sayfalarını, forum incilerini, aceleye yazılmış e-postaları gözlerim yuvalarından fırlıyor.
Hele hele şu gönül alan sözler yok mu?
CANIM, TEŞEKKURLER, SENİ SEVİYORUM gibi…
Hepsi birer kısaltmadan ibaret artık.
CNM, TSKLER, SS…
Kimse kimseye ağız dolusu teşekkür etmiyor, gönül dolusu canım demiyor. Sevdiğini söylemiyor içinden taşarcasına.
Gel de inan bu güzel sözlere ondan sonra.
Gel de büyülen, gel de etkilen.
Yarım ağızla söylenen hiçbir söz insana dokunmuyor.
Ne iyisi, ne kötüsü…

Benim için doğru imla, maalesef hâlâ büyük bir kriter. Bir insanı değerlendirirken, üstüne fiyonklar bağlamamı sağlıyor doğru imla.
Bu özen… Hem karşındakine, hem kendine gösterilen, etkiliyor beni.
Kendini doğru ifade etmenin ilk adımı.

Kısaltmaların yanına bir de yanlış imla eklenmiş.
Herkes olmuş “herkez”, hırsız “hırkız”, yalnız “yanlız”, eğlenmek “eylenmek”, takdir “taktir”…

Daha neler neler…

Her şey kısaltılmış, minik paketler halinde cebe girmiş.
İi (iyi) diyorlar, KİB (kendine iyi bak) diyorlar, asl (age-sex-location) diyorlar, taam (tamam) diyorlar, ki’ler bitişik, mi’ler bitişik, de’ler bitişik…
Hayatları birbirlerine bitişik.
Bir nevi parazit ve yarım ağızlı bir hayat.
Ne hakkıyla sevebiliyorlar, ne adam gibi takdir edebiliyorlar.
Sevemedim ben bu yeni dili, bu dili kullanan yeni nesil gençliği de.
Ben hâlâ Türk filmi kuşaklarında kayboldum sanırım.

Ne güzel takılırlardı birbirlerine…
“Lafa fatura kesselerdi tekmil bankalar senin hesabına çalışırdı (Ayhan Işık)

Nasıl bir özgüvendi…
“Bana ilişen gözde arpacık çıkar yahu”
“Hücum edilmez vücudumda ölmez bir ruhum vardır!” (Ayhan Işık)

Nasıl bir aşkla reddedişti…
“- Git burdan, sil beni artık aklından!
- Kess! Benim aklım yapboz tahtası degil!”

Ne hayat dersleriydi…
"Kadınların gözyaşları ancak tecrübesiz erkeklere söker" (Ediz Hun-Sen bir meleksin)

Nasıl bir melankoliydi…
“Ört beni, yıldızlar görmesin” (Bir Türkan Şoray filmi)


Yazım hataları beni deli ediyor.
İmla hataları da…
Her şey kısaltılmış, küçültmüş, minik minik paketlenmiş, draje haline getirilmiş.
Kimse kimseye ağız dolusu teşekkür etmiyor, gönül dolusu canım demiyor. Sevdiğini söylemiyor içinden taşarcasına.
Gel de inan bu güzel sözlere ondan sonra.
Gel de büyülen, gel de etkilen.
Yarım ağızla söylenen hiçbir söz insana dokunmuyor.
Ne iyisi, ne kötüsü…

Sevemedim ben bu yeni dili, bu dili kullanan yeni nesil gençliği de…
Şimdi herkes yarım yamalak konuşuyor, yazıyor. Yarım yamalak yaşıyor.
Şimdi herkes yarım yamalak…



ORTAYA ORTADAN KARIŞIK

* Bir Türk Gencinin Ata’ya Hitabesi…

“Sevgili Atam,
Sana bu hitabeyi 33 yaşına girmiş, gelecek güzel günlerden çoktan umut kesmiş, temel eğitimini tamamlamış ve ancak şimdilerde seni tanıyabilmeye başlayan, Türk istikbalinin evlatlarından biri olarak yazıyorum.
Seni ilk gördüğüm günü dün gibi hatırlarım. İlkokul birdim. Miniciktim. Elimde beslenme çantam, önlüğümün cebinde annemin sevgisi, sınıfımda bilim öğrenecektim. Karatahtanın dört parmak üzerine ortalanmış çerçevenin içinden bana bakıyordun. Bakışların keskindi. ABC'den sonra ilk öğrendiğimdin; Mustafa Kemal'din. Çocuktum...
Bana, bize, tüm dünya çocuklarına bayram armağan etmiştin. Armağanını, uygun adım sol-sağ-sol, sol-sağ-sol kutladık...
Kaçımızın ayağı su toplamıştı, kaçımız bayılmıştık...
Biz bayramlarda ağlayan çocuklardık.
(Ne zaman salıncakta sallanan fotoğrafını görsem, geçen 23 Nisan'lara yanarım.)
Ortaokul ve lisede hep seni anlattılar bana... Dünyaya ancak yüz yılda bir gelen dahiydin... Şahin bakışların vardı, hürriyete âşıktın... En azılı düşmanlarına karşı bile merhametliydin ama savaş meydanlarında karşında kimse duramazdı. Aslandın, kaplandın, kartaldın, panterdin... Özgür geleceklere açılan pencereydin. Sözün özü benim Sevgili Atam; kodumu oturtan milli eğiticiler böyle anlatmışlardı. Beni milli bir şekilde eğitenler, Failatün, failatün, failatün,failün ölçü sistemini, Niagara Şelalesi'nin yükseklik ve debisini, Yes, it is a pencil demesini, Deli İbrahim'in küpesini, bir bir kafama yerleştirdiler de, bana senin insan yönünü anlatmadılar.
Sigara tiryakisi olduğunu, rakı içtiğini, âşık olduğunu, evlendiğini, boşandığını, kim bilir kaç geceler savaş meydanlarında cesetlere bakıp, için için ağladığını, özlemlerini, hasretlerini, geleceği kazanmaya dair fikirlerini anlatmadılar. Bana, bize, tüm dünya gençlerine bayram armağan etmiştin. Armağanını, uygun adım sol-sağ-sol, sol-sağ-sol kutladık... Kaçımızın ayağı su toplamıştı. Kaçımız kıçına yediği sopa yüzünden altına işemiştik. Biz bayramlarda bunalan gençlerdik. (Ne zaman baloda smokinli fotoğrafını görsem, 19 Mayıs'lara yanarım.)
Bir yandan, heykellerini diktik, dağa-taşa siluetlerini çizdik, her kitaba, her yazıya mutlaka senden alıntılar yerleştirdik.
Bir yandan, her işin kolayına kaçtık, ticarette kazık attık, üretim yerine kopyaladık, bilim adamlarını sindirdik, aydınları yargıladık, yoktan yere nice vatan hainleri ürettik, çoktan yere nice amaçsız gençler yetiştirdik. Zeki, çevik ve aynı zamanda düzenciydik.
Eğitimi siyasete kurban verdik, ekonomiyi siyasete kurban verdik, aydınlık olması gereken gelecekleri siyasete kurban verdik. Varlığımız siyasi emellere armağan oldu...
Benim biricik Atam, biz Demokles'in kılıcını sapından değil, keskin yanından tutmayı marifet bildik. Senin ruhunu gıdım gıdım içtik, tükettik... Tükettik... Tükettik...
Dedemden babama, babamdan bana politikacı tabiriyle 'enkaz devralmış' bulunmaktayız. Bu gidişle biz, çocuklarımıza devredecek enkaz bile bulamayacağız...
Türk'tük, doğruyduk, çalışkanlığımız şüpheli.
Birinci vazifemiz, Türk istiklalini ve Türk Cumhuriyeti'ni ilelebet muhafaza ve müdafaa etmek, ülkümüz yükselmek, ileri gitmekti...
Uzun bir yoldu... Yorucu ve yıpratıcıydı... Adidas'larımız eskidi, McDonalds'ta mola verdik. Belki de 'Bir Türk dünyaya bedeldir' deyişini biz 'Her Türk dünyaya bedeldir' anladığımız için emanetini, 1 milyon beş yükseksen bin kat küçültmeyi becerdik... Verdiğin en önemli görev: Bu ahval ve şeriat içinde dahi vazifem Türk istiklalini ve cumhuriyetini ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir, bilirim. Muhtaç olduğum kudretin, sana güvenimde mevcut olduğunu belirtir, ellerinden hasretle öperim...”

Ünlü sosyalleşme ormanı facebook’ta dolaşan bu metni sadece imlasını düzelterek olduğu gibi huzurlarınıza çıkardım.
Metnin altında ise benim haftalarca önce yer verdiğim bir fıkra yer alıyor. Tabii çok masum bir versiyonu.
Ben tekrar “Uykusuz Çankaya Geceleri” adlı yazımda verdiğim şekliyle aynen yayınlıyorum.
Keşke gerçek olsaydı diyeceğimiz şekliyle yani…

Son günlerde milletçe Atatürk'ü daha çok düşünür olduk, umarım daha iyi de anlar oluruz. Ağızdan ağza yayılan, belki bazılarına da "ah, keşke Atatürk yaşasaydı" dedirten bir hikâyeyi (fıkra demeye dilim varmadı) biraz yumuşatarak – eh biraz da gerekli dozda süsleyerek- yazıyorum. Mesaj çok açık, yoruma mahal yok…
"Bir varmış, bir yokmuş. Develer tellal iken, pireler berber iken, Tayyip Erdoğan cumhurbaşkanı seçilmiş. Seçilir seçilmez de, aklı fikri Atatürk'te olduğu için, pek sayın arkadaşı Bülent Arınç'ı da yanına alarak o gece Anıtkabir’e gitmiş. Tek isteği, Atatürk'ü orda yatar bulmak ve huzurlu bir gece uykusu uyumakmış.
Lahtin kapağını açınca, bir de ne görsün, Atatürk'ün lahti bomboş. Hikâye bu ya! "Herhalde biraz gezinmeye gitmiştir" diye düşünüp, içlerini ferahlatıp yataklarına dönmüşler ama gördüklerini de kimseye anlatmamışlar sayın Erdoğan'la sayın Arınç. İçlerini bir kurt kemirmeye başlamış "Ya Atatürk, bizim peşimize düşerse diye"... Birkaç huzursuz ve uykusuz geceden sonra, kalkıp tekrar gitmişler Anıtkabire, "Herhalde artık dönmüştür" umutlarıyla dopdolu.
Lahit kapağını açtıklarında buldukları el yazması bir pusula olmuş:
"Mücadeleye başlamak üzere, Samsun'a müteveccihen hareket ediyorum. Oradan da Amasya'ya geçeceğim..."
Açık olan şu ki: Bu milletin bir Kurtuluş Savaşı’na daha ihtiyacı var.

* Türk Futbolu’nun Atatürk’ü
Pakize Suda, 23 Aralık Pazar günü köşesinde yazmış:
“Atatürk’ün Galatasaraylı, Fenerbahçeli ve Beşiktaşlı olduğu iddialarından sonra şimdi de Trabzonsporlu olduğu iddia edilmiş. Anlaşılan o ki Atatürk aynı zamanda iyi bir ‘siyasetçi’ymiş.”

* Üstün zekâlılar aranıyor!
Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu'nun (TÜBİTAK) desteğiyle Anadolu Üniversitesi Üstün Zekâlıların Eğitimi Ana Bilim Dalı tarafından kurulan Üstün Yetenekliler Eğitim Programına (ÜYEP) 96 öğrenci alınacak.
AÜ Eğitim Fakültesi Dekan Yardımcısı ve Üstün Zekâlıların Eğitimi Ana Bilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Uğur Sak: “ABD'de, İngiltere'de, Avrupa ülkelerinde, Güney Kore'de bu tür programların örneklerini görüyoruz. ABD'nin her eyaletinde bu eğitim programlarından mevcut. Üstün zekalıların eğitimi konusunda 7-8 yıldır çalışıyor ve araştırma yapıyorum. Bütün modern akımları biliyoruz. Uygulayacağımız program ABD'dekinin daha geliştirilmişi olacak.
6 ve 7. sınıfın önemi
Programın ilköğretim 6 ve 7. sınıf öğrencilerine yönelik hazırlanmasının nedeninin bu dönemin öğrencilerde bir üst seviyeye geçiş aşaması olarak görülmesi olduğunu anlatan Doç. Dr. Sak, üstün zekâlıların en fazla, düşük başarı göstermeye başladığı veya okulu bıraktığı dönemlerin 6 ve 7. sınıflar olduğunun bilimsel araştırmalarla saptandığını söylüyor.
“Bazı üstün zekâlı çocuklar üniversiteyi bile kazanamıyor. Aslında bu çocuğu, ilköğretimin ikinci kademesinde kaybetmiş oluyorsunuz, lisede de kurtaramıyorsunuz. Öğrenci, 6 ve 7. sınıfta yavaş yavaş kendisini tanımaya başlıyor. Öğrencilerin meslek seçimi ve sosyal, psikolojik adaptasyonları çok önemli. Çoğu üstün yetenekli ve zekâlı çocuklar, okullarda, ailelerinde sorunlar yaşayabiliyor. Sınıfında arkadaşı bile olmayabilir.”
Peki nasıl başvuruyoruz?
ÜYEP, haftasonu ve yaz programlarından, güz ve bahar akademik yarıyıllarından oluşuyor. Öğrencilere her gün 6 saat eğitim ve 1 saat rehberlik hizmeti verilecek.
“Temmuz ayında uygulanacak olan yaz programları 4 haftalık süreyi kapsayacak. Programda, fen bilimleri, matematik ve bilgisayar uygulamalarına ağırlık verilecek. Programa 64'ü burslu, 32'si ücretli, toplam 96 öğrenci alınacak. Programın aylık ücreti 2008 için aylık 100 YTL olarak belirlendi. Programa başvurular 25 Ocakta başlayacak, 6 Şubatta sona erecek. Başvurular AÜ Eğitim Fakültesi ÜYEP Ofisine yapılacak. 10 Şubatta AÜ Yunusemre Yerleşkesinde sınav yapılacak.
Öğrenciler, matematik ve fen bilimleri okul notlarının ortalaması, milli eğitim müdürlüklerinin her ilde açtıkları seviye belirleme sınav puanları ve AÜ'de yapılacak zeka testi sonuçları baz alınıp programa yerleştirilecek. Öğrencinin, programa kabul edilmesinde, dönem sonu notlarının ortalaması yüzde 10, seviye belirleme puanları yüzde 20, bizim yapacağımız zeka testinin sonucu da yüzde 70 olarak baz alınacak.

* Haftanın Blogu
Bu haftanın blogu, özellikle bayan blog okurlarının yakından tanıdığı Devletsah. Devletsah, özgün içeriği ve podcasting, vidcasting gibi yeni uygulamalarda (Türkçe siteler arasında) ilklere imza atmış olması nedeniyle dikkat çekiyor.
Göz atmak için…
www.devletsah.com

TDK Dersleri
* Türkçe Sözlük’ten
Irakgörür (isim, gök bilimi) Teleskop: Teleskop -bu isim, gök bilimi Fransızca telescope. Sonsuzdaki bir nesnenin gerçek görüntüsünü, içbükey bir aynadan yapılmış merceğinin odak düzleminde veren ve gök bilimiyle ilgili gözlemlerde kullanılan optik aygıt, gözlemci, ırakgörür: "Sanki teleskopla bakıyordum, o derece belirgin ve ışığı göz alan bir aydı bu."- R. H. Karay.

* Yabancı Kelimelere Karşılıklar
Oryantiring: İngilizce oryantiring (orienteering) sözü "Her türlü arazide harita ve pusula yardımıyla katılımcıların denetim noktalarını bulmaya çalıştıkları bir doğa sporu." anlamındadır. Bu söz yerine kullanılmak üzere yönbul karşılığı önerilmektedir.

43- İthaf Morrissey'ler

Birisi bana, “Bırak başkalarının kelimelerini, şarkı sözlerini, kendi kelimelerinle anlat içindekileri” dedi geçenlerde.
Peki bir başkasının kelimeleri benim olduğunda, bir başkası benim kelimelerimle konuştuğunda…
Ne yapmak gerekir ki, o kelimelerinin tınısını kullanmaktan başka?
Yazdım, yazdım ben de.
Kendi kelimelerimle, başkalarının kelimeleriyle, başkalarının duygularıyla…
Size de yazdım…
“Sevmek birikmiş içimde” diye bir yazı, demleniyor hâlâ. İçinden bir bölüm çaldım, girizgâh olarak yerleştiriyorum bu ithaf yazımın içine. Herkes yolunu bulsun diye…

“Kaçmak istemiyor musunuz, şöyle rahatça bütün duygularınızı, bütün düşüncelerinizi söyleyebileceğiniz bir diyara, kendinizi bile yanınıza almadan.
Ah aslında ben onu seviyordum diye ağlayacağınız kimleri saklıyorsunuz koynunuzda?
Bir şairin kelimelerine, bir roman kahramanının duygularına, bir tiyatro repliğine, bir şarkı sözüne sığınıp da söylemek istediğiniz ne?
Sonra yazılıp da gönderilmeyen elektronik mektuplar biriktiriyorsunuz. Bir gün bu hislerle barışırsam, bir gün neden böyle hissettiğimi anlarsam, bir gün yüreği yüreğime sokulursa, bir gün diğerlerini yenersem, bir gün öteyi görürsem diye diye bir köşede içlerini çürüttüğünüz, asla sararmayan elektronik mektuplar...
Ve kendi içlerinde kıvrıla kıvrıla, kıvrana kıvrana inen merdivenleri olan mektuplar.” ***

Ve müzik…
Müzik her adımına eşlik etti yolculuklarımın. İçeri, dışarı, derine, öteye…
Müzik…
Sözleri ve tınısıyla binlerce katmanlı dünyalara yollar açan sihir. Sessizliği, kalabalığı, acıyı, aşkı, hayatı içinde barındıran yol yordam…
En anlayışlı refakatçi…

Oysa…

Müzik iki ruhun arasındaki sonsuzluğu doldurur. (1)

Çünkü…

Müzik söylenemeyeni, söylenmeden sessizliğe bırakılması imkansız olanı ifade eder. (2)

Oysa…

Müzik, kelimesini arayan aşktır. (3)

Çünkü…

Kelimeler bir düşünceyi düşünmeni sağlar. Müzik bir duyguyu hissetmeni sağlar. Bir şarkı bir düşünceyi hissetmeni sağlar. (4)

Oysa…

Müzik olmasaydı, hayat bir hata olurdu. (5)

Çünkü…

Müzik dilin ruhudur. (6)

Çünkü…

Kelimelerin başarısız olduğu yerde, müzik konuşur. (7)

Ve…

O ki müziği duyabiliyor, yalnızlığının bir anda kalabalıklaştığını hisseder. (8)



İTHAF MORRISEY’LER


*A.S.’ye…

- I'm tired again, I've tried again, andNow my heart is fullNow my heart is fullAnd I just can't explainSo I won't even try to”

“Now My Heart Is Full”

- Yine yorgunum, tekrar denedim, ve

Şimdi kalbim dolu
Şimdi kalbim dolu
Ve açıklayamıyorum
O yüzden denemeyeceğim bile

“Şimdi Kalbim Dolu”

- The woman of my dreams, She, She never came alongThe woman of my dreams, Well, There never was oneAnd I'm, Not sorry for, For the things I've saidThere's a wild man in my head, There's a wild man In my head

“I’m Not Sorry”

- A.S.’ye uygun olarak,”kadın” sözünü “erkek”le değiştirerek çeviriyorum.

Hayallerimin erkeği, o, hiç çıkmadı karşıma
Hayallerimin erkeği, aslında, öyle biri hiç yoktu

Ve ben, üzgün değilim, söylediğim şeyler için
Kafamın içinde çılgın bir adam var, kafamın içinde çılgın bir adam var

“Üzgün Değilim”

- They who should love meWalk right through meI am a ghostAnd as far as I know I haven't even diedAnd my love is under the groundMy one true love is under the groundAnd I'll never beI'll never beI'll never be anybody's hero now

“I’ll Never Be Anybody’s Hero Now”

- Beni sevmesi gerekenler
Yanımdan geçip gidiyorlar
Ben bir hayaletim
Ve bildiğim kadarıyla henüz ölmedim bile
Ve benim aşkım yeraltında
Benim tek gerçek aşkım yeraltında
Ve ben asla olmayacağım
Olmayacağım
Ben asla kimsenin kahramanı olmayacağım artık

“Ben Asla Kimsenin Kahramanı Olmayacağım Artık”

- With the world's fateResting on your shoulderYou're gonna needSomeone on your sideYou can't do it by yourselfAny longerYou're gonna needSomeone on your sideSomeone kindly told meThat you'd wastedEight of nine livesOh, give yourself a breakBefore you break downYou're gonna need someone on your side

“You’re Gonna Need Someone On Your Side”

- Dünyanın kaderi senin omuzlarında dinlenirken
Senin tarafında olan birine ihtiyacın olacak

Artık tek başına halledemiyorsun
Senin tarafında olan birine ihtiyacın olacak

Birisi bana
Senin 9 canından 8’ini harcadığını
Söyledi nazikçe

Hadi, kendine biraz izin ver
Kırılıp dökülmeden önce
Senin tarafında olan birine ihtiyacın olacak

“Senin Tarafında Olan Birine İhtiyacın Olacak”

- Magistrates who spend their livesHiding their mistakesThey look at you and I, andEnvy makes them cry, Envy makes them cry

“I Like You”

- Hatalarını saklayarak
Hayatlarını geçiren sihirbazlar
Seninle, bana bakıyorlar ve
Gıpta onları ağlatıyor, Gıpta onları ağlatıyor
“Senden Hoşlanıyorum”


* Burçin’e…

- On competing, Oh, when will this tired heart stop beating?
It's all a game, Existence is only a gameAnd I'm, Not sorry for, For the things I've doneAnd I'm, Not looking for, Just anyone

“I’m Not Sorry”

— Rekabet ederken, ne zaman bu yorgun kalp çarpmaktan vazgeçecek?
Her şey bir oyun, varolmak sadece bir oyun
Ve ben, üzgün değilim, yaptığım şeyler için
Ve ben, sadece sıradan birini aramıyorum
“Üzgün Değilim”

- In my lifeWhy do I give valuable timeTo people who don't care if I live or die ?Two lovers entwined pass me byAnd heaven knows I'm miserable now
(…)
In my lifeWhy do I smileAt people who I'd much rather kick in the eye ?I was happy in the haze of a drunken hourBut heaven knows I'm miserable now

“Heaven Knows I’m Miserable Now”

- Hayatımda
Neden yaşaması veya ölmesi umurumda olmayan insanlara
Değerli zamanımı veriyorum?

Birbirine sarmaş dolaş iki sevgili yanımdan geçti
Ve Tanrı biliyor ki şimdi sefilim
(…)
Hayatımda
Neden gözünü çıkartacağım insanlara
Gülümsüyorum?

Sarhoş bir saatin büyüsünde mutluydum
Ama Tanrı biliyor ki şimdi sefilim

“Tanrı Biliyor Ki Şimdi Sefilim”

* Nuray’a…

- Why did you give me so much desire?when there is nowhere I can goto offload this desire?and why did you give me so much lovein a loveless world?when there is no one I can turn toto unlock all this loveand why did you stick me inself-deprecating bones and skinJesus - do you hate me?
“I Have Forgiven Jesus”

- Neden bana bu kadar çok arzu verdin?
Bu arzuyu gidip hafifleteceğim bir yer yokken
Bu kadar sevgisiz bir dünyada,
Neden bana bu kadar çok sevgi verdin?
Bu aşkı verebileceğim kimse yokken…

Ve neden benim içime kendi kendime baş kaldıran kemikler koydun?
Tanrım, sen benden nefret mi ediyorsun?

“Tanrım Seni Affettim”

- It begins in the heartAnd it hurts when it's trueIt only hurts because it's true

“ I’ll Never Be Anybody’s Hero Now”

- Kalpte başlıyor
Ve gerçek olduğunda acıtıyor
Sadece gerçek olduğu için acıtıyor

“Ben Asla Kimsenin Kahramanı Olmayacağım Artık”


* Selda’ya…

- Compare the best of their daysWith the worst of your daysYou won't winWith your standards so high(…)At least remember ...This is you on a bad day, you on a pale dayJust do your best and don't ...Don't worry, ohThe way you hang yourself is oh, so unfair

“Do Your Best And Don’t Worry”

- Günlerinin en iyisini
Günlerinin en kötüsüyle karşılaştır
Kazanamazsın
Standartların bu kadar yüksekken
(…)

En azından, kötü bir günde, soluk bir halde olduğunu
Hatırla

Elinden gelenin en iyisini yap
Ve sakın
Endişelenme
Kendini mahkum ettiğin hal, haksızlık…

“Elinden Gelenin En İyisini Yap Ve Endişlenme”

- The envy is beyond meI'm not gonna pine for the things that can never be mineDo not expect me toI'm happy to be who I was in the first placeHoney you know where to find meHoney you know where to find meKicking away from the mundane everydayThe future is around meI see it, I seize it, I use it, I throw it awayBecause I'm happy to be like I was in the first place

“Honey, You Know Where To Find Me”


* Oz’a…

- She was left behind, and sourAnd she wrote to me, equally dourShe said : "In the days when you wereHopelessly poorI just liked you more...

“Half A Person”

- I don't mindI don't mind if you forget meHaving learned my lessonI never left an impression on anyoneThe pressure to change, to move onWas strangeAnd very strongSo this is why I tell youI really do understandBYE BYE

“I Don’t Mind If You Forget Me”

- Umursamıyorum
Beni unutsan da umursamıyorum
Dersimi öğrendiğimden
Kimsede bir izlenim bırakmıyorum
Değişmem için, ilerlemem için gereken baskı
Garipti
Ve çok güçlü
İşte bu yüzden sana söylüyorum
Gerçekten anlıyorum
Vedayı

“Beni Unutsan Da Umursamıyorum”

- As I live and breatheYou have killed meYes I walk around somehowBut you have killed meYou have killed meAnd there is no point saying this againThere is no point saying this againBut I forgive you, I forgive youAlways I do forgive you.

“You Have Killed Me”

- Ben soluk alır yaşarken
Beni öldürdün

Evet, ortalıkta dolanıyorum bir şekilde
Ama sen beni öldürdün

Ve bunu tekrar söylemenin bir anlamı yok
Bunu yeniden söylemenin bir anlamı yok
Ama seni affediyorum, seni affediyorum
Her zamanki gibi seni affediyorum

“Beni Öldürdün”


* Y.Y.’ye…

- On the day that your mentalityDecides to try to catch up with your biologyCome round ...'Cause I want the one I can't haveAnd it's driving me madIt's all over, all over, all over my face
“I Want The One That I Can’t Have”

- Zihniyetin biyolojini yakalamaya karar verdiği gün
Çık ortaya…
Çünkü ben sahip olamayacağımı istiyorum
Ve bu beni deli ediyor
Yüzümden, bütün yüzümden okunuyor

“Ben Sahip Olamayacağımı İstiyorum”

- I am walking through RomeWith my heart on a stringDear God, please help meAnd I am so very tiredOf doing the right thingDear God, please help me

“Dear God, Please Help Me”

- Roma’nın içinde yürüyorum
Kalbim bir ipte
Sevgili Tanrım, lütfen bana yardım et

Ve ben çok yorgunum
Doğru olanı yapmaktan
Sevgili Tanrım, lütfen bana yardım et

“Sevgili Tanrım, Lütfen Bana Yardım Et”


- The heart knows why I grieveAnd yes one day I will close my eyes foreverBut I will see youI will see you in far off places.It's so easy for us to sit togetherBut it's so hard for our hearts to combineAnd why?Why? Why? Why? Why?Destiny for some is to save livesBut destiny for some is to end livesBut there is no endAnd I will see you in far off places.

“I Will See You In Far Off Places”

- Kalbim bilir neden kahrolduğumu
Evet bir gün gözlerimi sonsuza kadar kapatacağım
Ama seni göreceğim
Seni uzaklarda, ötelerde göreceğim

Bizim için birlikte olmak çok kolay
Neden kalplerimizin bir araya gelmesi çok zor?
Ve neden?
Neden? Neden? Neden?

Bazılarını kaderi hayat kurtarmak
Bazılarınınki de hayatı yok etmek
Ama bir son yok aslında
Ve ben seni uzaklarda, ötelerde göreceğim.

“Seni Uzaklarda, Ötelerde Göreceğim”

* Queen Bee’ye…

- Oh Mother, I can feel the soil falling over my headAnd as I climb into an empty bedOh well, enough said..I know it's over, still I clingI don't know where else I can goOh Mother, I can feel the soil falling over my headSee the sea wants to take meThe knife wants to slit meDo you think you can help me?
(…)
I know it's overAnd it never really beganBut in my heart it was so real

“I Know It’s Over” / The Queen Is Dead


* Catty’ye…

- All over this town Yes, a low wind may blow And I can see through everybody's clothes With no reason To hide these words I feel And no reason To talk about the books I read But still I do That's 'cause I'm a ...SISTER I'm a ... All over this town Along this way Outside the prison gates I love the romance of Crime And I wonder: Does anybody feel the same way I do? And is Evil just something you are Or something you do? SISTER I'm a ...SISTER I'm a ... All over this town

“Sister I’m A Poet”


* Michael’a…

- No one I ever knew or have spoken toResembles youThis is good or bad, all depending onMy general moodWhy do you think I let you get awayWith all the things you say to me?Could it be I like youIt's so shameful of me, I like you
(…)
You're not right in the head and nor am IAnd this is whyThis is why I like you, I like you, I like you
“I Like You”

- Pashernate love In any form Whether real or a dreamPashernate love Could make your system erupt Into wild blisters and boils Oh, as for me It still doesn't understand me It wouldn't lay one single finger on me

“ Pashernate Love”

- I dreamt about (…)And I fell out of bed twice(…)Was something that you never said

“Reel Around The Fountain”

* Giovanni’ye…

Lamenting policewomen policemen silly women taxmenUniformed whores, Educated criminals, Work within the lawThis world is full, Oh oh, So full of crashing boresAnd I must be one, cos no one ever turns to me to sayTake me in your arms, Take me in your armsAnd love me, And love meWhat really lies, Beyond the constraints of my mindCould it be the sea, With fate mooning back at meNo it's just more lock jawed pop starsThicker than pig shit, Nothing to conveyThey're so scared to show intelligenceIt might smear their lovely careerThis world, I am afraid, Is designed for crashing boresI am not one, I am not oneYou don't understand, You don't understand, And yet you canTake me in your arms and love me, Love me, And love me

“The World Is Full Of Crashing Bores”


* A.E’ye…

- Everday is like Sunday
Everyday is silent and grey

“Everday Is Like Sunday”

- I was wasting my timeTrying to fall in loveDisappointment came to me andBooted me and bruised and hurt meBut that's how people grow upThat's how people grow upI was wasting my timeLooking for loveSomeone must look at meand see there's someone of their dreams
(…)
So yes, there are things worse in life thanNever being someone's sweetie

As for me I'm okFor now anyway

“That’s How People Grow Up”

- So what do you think I am?And how precisely could you tellA decent skin is all I am?
(…)
I knew I was nextAnd I didn't mindHere I offer you my life for any debts you're dueAnd when you've been down for the very last timeThere is nothing anyone can do to hurt you

“I Knew I Was Next”



İzler

*** “Sevmek Birikmiş İçimde” adlı yazılan ama henüz yayınlanmayan yazıdan bir paragraf…

1- “Music fills the infinite between two souls” – Rabindranath Tagore (Hintli şair, oyun ve deneme yazarı)
2- “Music expresses that which cannot be said and on which it is impossible to be silent” – Victor Hugo (Fransız şair ve yazar)
3- “Music is love in search of a word” – Sidonie Gabrielle (Gerçek adı Colette olan Fransız roman yazarı)
4- “Words make you think a thought. Music makes you feel a feeling. A song makes you feel a thought” - E.Y. Harburg (Amerikan söz yazarı ve besteci)
5- “Without music, life would be an error” – Friedrich Nietzche
(Alman düşünür, felsefeci, eleştirmen ve bir dönem önderi ve sorgulayıcısı)
6- “Music is the soul of language” – Max Heindel (Danimarkalı okültist, astrolog ve mistik)
7- “Where words fail, music speaks” – Hans Christian Andersen (Danimarkalı masal ustası, oyun, roman yazarı)
8- “He who hears music, feels his solitude peopled at once” – Robert Browning (İngiliz şair ve oyun yazarı)

PS: Morrissey’in de günü gelecek, bütün övgüler ona dizilecek… Şimdilik sadece onun kelimeleri…