22 Eylül 2007 Cumartesi

3- Atatürk’ü ağlarken görmek

Tabii iyileşmem uzun sürdü. Tatilimin yarıdan fazlasını yatakta geçirdim. Hasta olmaya başladığım ilk gün denize girmem daha da kötü oldu. Çivi çiviyi her zaman sökmüyormuş, anladım!
Maalesef hastaydım ya, burun tıkanıklığı insanın beynini de tıkıyor. Anlatmak istediğim başka şeyler de vardı; unutmuşum.
Geçen hafta Altınoluk-Küçükkuyu hattında yeni yapılan yol için, 400 yıllık çınarların kesildiğinden bahsetmiştim. Atatürk’ün çevre duyarlılığını anlatmamıştım.
Sadece, 25 yıllık araştırmacı yazar Prof. İlknur Güntürkün Kalıpçı’nın elinde “Atatürk’ün bizzat çevre hareketine katıldığına dair 130 belge” varmış. Düşünün
diğer kaynaklardaki belgeleri…
Yani aslında şimdi aktaracağım hikâyelerden çok daha fazlası var.
Prof. İlknur Güntürkün Kalıpçı’nın konferans metninde okuduğum ilginç tespiti aynen aktarıyorum: “Tarih, Atatürk’ü ağlarken çok ender tespit etmiştir. 25 yıllık araştırmacıyım, 7 tespitim oldu. İlki, Çanakkale’de topçu atışımız başladığı sırada döktüğü gözyaşıdır, bir diğeri ise iğde ağacı.”
Zamanın Ankara’sı… Kurak, çorak bir köy. Çankaya’dan meclise gelen yolda tek bir iğde ağacı varmış. Atatürk, o iğde ağacının önünden her geçişinde arabasını durdurur, iner ve o iğde ağacına selam verirmiş. Ona şaşkınlıkla bakan çevresindekilere de, “O yediğim meyvenin, sığındığım gölgenin, soluduğum havanın bir neferi. En az diğer neferler kadar bunun da selama hakkı var” dermiş. Bir gün yine yanında bulunan arkadaşına tam ağacını gösterecekken, bir de bakıyor ki ağaç yok. “Ne yaptınız bu ağaca?” diyor, “Paşam, yolu genişletmek için mecburen kestik” diyorlar. “Yahu, bir tek bana sorsaydınız, bu ağacı kurtaracak bir yolu mutlaka bulurdum” diyor.
Arabasına biniyor ve şoförünün, arkadaşının gözünün önünde hüngür hüngür ağlamaya başlıyor.
“Bir tek iğde ağacı için mi dersiniz? Hayır. Çok zor kurtardığı bu toprakların da, o topraklarda yetişen bu iğde ağacının da sorumluluğu onun üzerindedir, onun için. Galiba inanılmaz ray projesini de o gün düşünmeye başladı. ‘Bir daha böyle bir şeyle karşılaşırsam nasıl müdahale edebilirim’ diye.” diyor Prof. İlknur Güntürkün Kalıpçı.

Tüm dünyaya sağlam bir çevre dersi
Yıl 1930. Atatürk Yalova köşkünde. Bir bahçıvanın koca bir çınarı kesmek üzere olduğunu görür. “Yahu” der, “sen hayatında hiç böyle bir ağaç yetiştirdin mi ki, kendini kesmeye muktedir görüyorsun?”. “Paşam, ağacın kökleri köşkün temelini kaldırdı. Ya köşkü kaybedeceğiz, ya ağacı keseceğiz” der bahçıvan da.
Atatürk, bir an düşündükten sonra, “Gerekirse köşkü ağaçtan uzaklaştırırız” der. İstanbul’daki köprü altındaki tramvay raylarını Yalova’ya taşıtır. Köşkü hiç yıkmadan olduğu gibi tutarak kendisi de kazma kürek temelini kazar ve köşkün altına tramvay raylarını döşeyerek köşkü ağaçtan 4 metre 80 santim kenara çekerek, günümüzde de sağlam duran çınar ağacını kurtarır.
Yıl 1996. “Atatürk ve Türk kadını” konulu tiyatrolu konferansını 25 gençle birlikte sunan Prof. İlknur Güntürkün Kalıpçı, provadan sonra öğrencileriyle dinlenirken televizyondaki haberleri seyrederler. Altı dakika süresince ve 5 defa “dünyada ilk kez” diyerek verilen haber şuydu: “Amerika’da eski bir müzikhol hiç yıkılmadan, dünyada ilk kez uygulanan bir yöntemle, raylar üzerinde iki metre çekildi ve yerine yeni bir bina yapıldı”.
“Öğrencilerim ‘Bakın, el âlem neler yapıyor!’ deyince, onlara arşivimde 1930’da Atatürk bu işi yaparken çekilmiş fotoğrafları gösterdim. Bir öğrencim dedi ki, ‘Öğretmenim suç bizde mi? Biz bu konuyu ilk defa sizden duyuyoruz, fotoğrafları ilk kez görüyoruz’. Sonunda öğrenciler televizyon kanalına bir faks çektiler. Faksta şunlar yazıyordu: Bugün 1996, Amerika raylar üzerinde 2 metre çekiyor, yerine yeni bir bina yapıyor. 1930, Atatürk çekiyor 4 metre 80 santim, bir ağaç kurtarmak için. Beş kez şu fotoğrafları göstererek, 6 dakika da bu mesajı verin.
Yıl 1996 idi. Hiçbir televizyonda izlediniz mi?”
Sahi…
İzlediniz mi?
08 Eylül 2006

Hiç yorum yok: