23 Eylül 2007 Pazar

37- "Dil"inizi arılar soksun


Sandıklar açıldı açılalı, neredeyse bütün medya yorum üzerine yorum yapıyor.
Birçokları seçim öncesi atıp tuttu, sonra çark etti. Satılık medya diye boşuna bas bas bağırmadı “bazı”larımız.
Seçim ileri-gerilerinden sonraki konular ise AKP, Cumhurbaşkanlığı ve ihtimaller.
Yani varsayımlara devam ediliyor. Bu konulara hiç değinmeyeceğim.
Aydınlık dergisi son kapağında harika bir meclis bilânçosu çıkartmış: “20 Apo, 20 Barzani, 90 Fethullah ve 120 hortumcu.”
Arısı dilinde milletvekili Ahmet Türk, “PKK’ya terörist diyemeyiz” diyor ya, başyazarımız Tuncer Bahçivan’ın yazdığı gibi “Haklı, insan kendi kendine terörist diyemez”, ya da Mustafa Mutlu’nun yazdığı gibi “Buna da şükür, TSK’ya düşman ordusu dememiş”.(1)
Başta Ahmet Türk olmak üzere bazı DTP’li vekiller TBMM kayıt formundaki “bildikleri diller” hanesine Türkçe yazarak, devletin resmi dilini yabancı dil olarak gördüklerini gösterdiler.
İçerde PKK, dışarıda PKK.
PKK meclisin içinde.
PKK bağrımızda.
“Şehit yakınlarına bu durumu nasıl anlatacaksınız?” (2)

“Cumhurbaşkanını tanımıyorum”
Birkaç gün önce, Beyoğlu’nda yemek yediğim bir lokantada, bana eşlik eden Doç. Dr. Ümit Sayın’a, bir defa seyredebildiğim ama yayından kaldırıldığına çok üzüldüğüm, terapi niteliğindeki “Güzel ve Dahi” yarışmasını anlatıyordum.
Tabii kendisi havalı ablalarımızın bu kadar boş olacağına inanmak istemedi. İçlerinden geçiyor o hava dedim, gençlerimizin büyük çoğunluğunu yansıtıyorlar dedim, inanmadı.
Servis yapan garsonu çağırdım, “Ben karıştırdım da, Cumhurbaşkanımızın adı neydi?” dedim, cevap verdi: “Bilmiyorum.”
A.S.- Siz Türkiye’de yaşamıyor musunuz?
El cevap: “Ben Kürdüm.”
“Başbakanın adı nedir?” dediğimde nihayet hatırlayabildi…

A.S.-“Türk vatandaşısınız değil mi?”
Cevap yok. İdrak edemiyor çünkü.
A.S.- “O zaman lütfen Cumhurbaşkanımızın adını öğrenin gelin, bana da söyleyin.”
Misafirim inanmadı duruma, bir sonra gelen garsona da sordum, ancak soyadını çıkartabildi. Birkaç soru daha sorduk, hatta birinci dereceden bir equation bile sorduk. Sonuçları hiç anlatmayayım, bu arada ilk garson öğrenmiş de gelmiş. O gece rahat uyumuştur artık, nasıl olsa bir şey öğrendi ya!
“Güzel ve Dahi” yarışması toplumun baskın gerçek rengi. Yazık oldu kaldırılmasına, kendimizi seyrediyorduk.
Şimdi meclise bakacağız kendi aksimizi görmek için.
Şaşmamalı oraya “sızan” bazı vekillerin formdaki bir maddeyi doğru düzgün idrak edemeyip “sözde” hata yapmalarına.
Özde hatalarını umarım fark edecek, oylarını onlara veren her 2’nin biri.
Cumhurbaşkanımız Ahmet Necdet Sezer, meclisteki yemin törenine katılmayacak. Genelkurmay Başkanımız Orgeneral Yaşar Büyükanıt ve kuvvet komutanları da Yüksek Askeri Şura toplantısı nedeniyle katılamayacaklar. İnşallah. :)
Yoksa…
Yoksa o dilleri arılar sokmadan, Kürdistan’a bağımsızlık verilmesini isteyenler, dindar cumhurbaşkanı isteyenler, Atatürk’ü anayasadan çıkaralım diyenler, dini devletin bütün kurumlarının üzerine koyanlar, çalanlar, çırpanlar, sömürenler…
Meclis yemini ederken, namus diyecekler, şeref diyecekler, bölünmez bütünlük diyecekler, laiklik diyecekler…



ATATÜRK diyor ki…
“Uluslar, egemenliklerini geçici bile olsa, bırakacağı meclislere dahi gereğinden fazla inanmamalı ve güvenmemelidir.
Çünkü meclisler bile despotluk yapabilir ve bu despotlukbireysel despotluktan daha tehlikeli olabilir. Meclislerin öyle kararları olabilir ki, bu kararlar ulusun yaşamına giderilmesi olanaklı olmayan zararlar verebilir.” (3)


ORTAYA ORTADAN KARIŞIK

* Bergman ve Antonioni’ye elveda…
İsveç sinemasının melankolik gözü Ingmar Bergman, 30 Temmuz 2007 günü, 89 yaşında, sahibi olduğu Farö adasında kızının tasviriyle “huzur içinde” öldü. 2005 yılında Time dergisi tarafından “Yaşayan En İyi Yönetmen” olarak tabir edilen Bergman, çağımızın dâhilerindendi. Birçokları için “Yedinci Mühür” dendiğinde akıllara onun adı gelirdi, benim içinse “Persona”.
Persona’yı seyrettikten sonra, öyle etkilenmiştim ki, 1965 yılında nasıl olup da böyle bir film yapılabildiğine aklım ermemişti. Hayran olmuştum.
Andy Warhol gibi sadece “printer” görevi gören bir sefilin adı, post modernizmle anılıyorsa, benim için modernizmin “post”u yok çünkü Bergman modernizmin son kalesiydi.
Bergman, modern insanın iç sıkıntısının sesiydi, kimliğini bulma çabasıydı, “ben”inin rahatsız edici dikeniydi. Bergman’ın sessizliğiyle, Avrupa’da bir dönem kapandı.
İtalya’nın efsane yönetmeni Michelangelo Antonioni ise… 1985 yılında felç olmasına rağmen setlerden uzak kalamadı. 94 yaşında ölen Antonioni, 1930’ların İtalyan komedilerini eleştiren sert yazılar da yazmış, politikaya da bulaşmıştı. Filmlerini listelemeyeceğim, yeni nesil gençlere ev ödevi vereceğim.
Malum “Güzel ve Dahi” yarışması bittiğinden beri, güzel tenekeler ve üniversite mezunu olarak deha tescilleyen baylar kılavuzsuz kaldı.
Filmografi ev ödevi
Ingmar Bergman (BBC Turkish sitesinin başarılı editörleri, kocaman harflerle İngmar yazmışlar, gözüme çarptı da, aklımdan çıkmadı) :)
Persona, Yedinci Mühür, Bir Aşk Dersi, Kadınların Bekleyişi, Yaban Çilekleri, Yüz, Sessizlik, Evlilik Yaşamından Sahneler, Fanny ve Alexander.
Michelangelo Antonioni: Macera, Cinayeti Gördüm, Gece, Kamelyasız Kadın
Haydi bunlarla başlayın, güzel tenekeler ve diploma tescilli baylar… Yarı yolda kalırsanız haberim olsun…

* Gaffur’dan temizleniyoruz!
Medyatava internet sitesinin haberine göre, Avrupa Yakası dizisinde Gaffur karakterini canlandıran Peker Açıkalın’ın sözleşmesi dolmasına bir yıl kala, yapımcı Sinan Çetin tarafından feshedilmiş.
Dolapdere BG yazımda anlatmıştım neden sevmediğimi Avrupa Yakası dizisini.
Çünkü standart zihinlere uygun karakterler, birçok sit-comla aynı noktada buluşuyor, tabii bütün toplum belleğini uyuşturmayı amaçlamışlar besbelli. Bu tip ortalama programların/dizilerin/şovların “büyük büyük patronlarının” amacı budur, uyuşturmak ve kontrol etmek. Ne yazık ki, sadece standart zihinler seyrettiğinden amaca ulaşılamıyor. İhtiyacı olanlarsa buna kanmıyorlar.
Velhasıl biri gitti, elde var 999.999…
:)

Dolapdere BG yazısı web yolu
(http://www.gazeteci.tv/yazarDetay.asp?GuvenlikID=69O69O65O)

* Veganseksüellik
Sevişmemek için bin bir türlü bahane buluyor günümüz toplumu ya da o kadar yoldan çıktı ki, tekrar yola dönmek için inanç sistemcikleri geliştiriyor.
Bunların en yenisi de veganseksüellik…
Peki nedir bu sistemin manifestosu? Et yiyenlerle sevişilmeyecek çünkü onların vücudunda birçok canlının cesedi var!
Yeni Zelanda’da gelişen bu akımın öncüleri vejetaryenler ve veganlar. Et yiyenleri çekici bulsalar da, sevişmemeye yeminliler… :)
İnanç sisteminin bir başka dayanağı da, kişinin sık yediği gıdayla özdeşleşmesi. Yeni Zelanda Canterbury Üniversitesi’nden Annie Pott bunu şöyle açıklıyor: “Bu görüşü savunanlarla karşılaştım, onlar sık sık et yiyenlerin, vücudunda ceset barındırmanın yanı sıra, hayvanlaştığını düşünüyor.”
Akşam gazetesi ise haberi “Et yiyenle sevişmek cesetle yatmak gibi” başlığıyla vermiş.
Gayet dikkat çekici ve tiksindirici değil mi? Harika bir nekropsi fobi yaratma yolu.
Son bir hatırlatma siz Sevgili (s büyük) Okuyucularıma… ben de veganım. :)

(Haber kaynağı: Akşam gazetesi, 01 Ağustos 2007, s: 4, Dış Haberler)

* Kolay poster
Bilgisayar başından kalkmadan fotoğraflarınızdan poster, tuval baskı yaptırmak ister misiniz?
Tamamen internet üzerinden bütün işlemlerinizi tamamlayabilir, istediğiniz adrese teslim alabilir, 7 gün 24 saat destek bulabilirsiniz.
www.kolayposter.com

* Tatil bitti.
Mi?
Bitmedi tabii ki. Sadece ara verildi. Sino adlı tekneyle yaptığımız bir haftalık gezi –öncesi ve sonrasındaki Bodrum molalarını saymıyorum bile- Kaptanlar Ertuğ ve Baturalp, usta gemici Serdar’ın da yüksek katkılarıyla başarıyla tamamlandı.
Adını hatırlamadığım, hatırlasam da sayamayacağım bir sürü koy gezdik.
Yemekler harika, insanlar harika, deniz harika, güneş harika. Hayatımda ilk defa bronzlaştım. Artık Editör Bey’in “Sütlü Manita” diye dalga geçmeleri bir kenarda kaldı, annemin bile şaşıracağı kadar “yandım”.
Bu Ayşe Arman modeli, Sevgili Günlük yazısının devamı bir havada olmamın sebebi reklâm.
Tekne gezisi için uygun fiyat, harika yemek, neşeli mürettebat ve 5 yıldızlı servis istiyorsanız, Baturalp kaptanı arayın ve adımı verin. (Bakın gülmüyorum)
Baturalp Kaptan: 0 532 325 43 21

* Hatalar
En son yazımda, biraz mekân yazayım derken, maalesef karıştırmışım, düzeltir, özür dilerim. Ankara’da gittiğimiz ve İstanbul sınıfında bulduğum mekânın adı Avenue’ymüş. Wok ise (benim yazdığım yanlış şekli Vogue’du) henüz ayak basmadığım ama yakın zamanda yolumun düşeceği mekânlardan biri.
Listemi hazırladım, önerilerinize açığım.
(Teşekkürler Krik-Krak)

* 3 cenaze bir nikâh
Her hafta birini kaybediyorum. Haftanın şehirde, hayatın içinde kaldığım 3 gününün ikisini gerçek dünya işleriyle geçiriyorum. Finans Müdürü Hanım, “Son bir ayda ne çok kişiyi kaybettin” deyiverdi geçen gün. Öyle idrak ettim, çünkü bu ruh hali kalıcı olmaya başlamıştı. Birinci dereceden akrabalar hepsi de. Cenaze, cenaze, nikâh, cenaze. Sıralama böyle. En son olarak da, kötü bir sağlık haberi. Haftaya herhangi birine söz vermeye korkuyorum, bu kez kime ne olacak diye.
Dualarımız kaybettiklerimize ve kalanlara. Sabır, hepimize…



*** Bu hafta Haftanın Blogu, Sosyal Sorumluluk, TDK Dersleri gibi promosyonlarımızı veremiyoruz. Baskıya yetişmedi. Haftaya yeni bir şans vermeyi ihmal etmeyiniz.



İzler
1- Mustafa Mutlu, Vatan gazetesi, 31 Temmuz 2007
2- Tuncer Bahçivan, gazeteci.tv, Teröristler Nerede yazısı
3- Teşekkürler Behiç Kılıç, tekrar hatırlattığın için.
Behiç Kılıç, Halka ve olaylara Tercüman, 01 Ağustos 2007
03 Ağustos 2007

Hiç yorum yok: