22 Eylül 2007 Cumartesi

29- Size sayın (!) dersek...

Size “sayın” dersek, biz de yargılanır mıyız Tayyip Bey?

Sayın tartışmaları sürüp gidiyor, soruşturmalar açılıyor. Sonu kimlere kadar uzanacak derken, bugün itibariyle başbakan için de inceleme başladı.
Önce muhalefet alevlendirmeli konuşmalar…
Kanıtlar mı?
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Başbakan’ın 14 Ocak 2000’de konuk olduğu Avustralya’nın SBS Radyosu’nda Abdullah Öcalan için 2 kez “Sayın Öcalan” dediği, şehitler için de “kelle” ifadesini kullandığı iddia ediyor, bunu kanıtlayan cd’nin de elinde olduğunu söylüyor.
Başbakan’ın “sayın” kalkanı Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ise, Erdoğan’ın bu sözleri söylemediğini iddia ediyor ve “hassas” bir açıklama yapıyor: Tayyip Erdoğan’ın terörist başıyla hangi yaklaşım içinde olacağını benim sevgili milletim çok iyi biliyor.”

Tam da bu sıralarda, Nevruz kutlamalarında Leyla Zana yine sahneye çıktı. Katil başı Öcalan’a başkan dedi, sayın dedi. Yalnız da değildi, DTP Genel Başkanı Ahmet Türk de aynı sözlerin arkasındaydı. Sonunda Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, Zana ve Türk için inceleme başlattı. Haklarında dava açılırsa, TCK’nın ‘Suç ve suçluyu övme’ fiilini içeren 215. maddesi uyarınca yargılanacaklar. DTP Başkanı “sayın” Türk, bir süre önce yine aynı “sayın” (bkz. s’ler küçük) Öcalan söylemi sebebiyle, Diyarbakır 2. Sulh Ceza Mahkemesi’nde yargılandığı davada 6 ay hapis cezası almıştı.
Birkaç gün önce de DTP Başkan yardımcısı Orhan Miroğlu aynı sözleri sebebiyle ifade vermek üzere gözaltına alındı. Bir de Öcalan tanımı yaptı o konuşmasında: “Binlerce kişiyi etkilemiş fikirlerin sahibi”.
RTE’nin sayın tartışması sürüp giderken, 22 Mart 2007 tarihinde, Büyük Hukukçular Birliği Başkanı Kemal Kerinçsiz başbakan için suç duyurusunda bulunmak isteyenlere ücretsiz olarak hukuki destek vereceklerini söyleyerek özetle şu yazılı açıklamayı yaptı:
“Türk milletinin kaynaklarını 25 yıldan bu yana eriten, 30 bin evladını katleden, emperyalizmin maşası olduğunu ikrar eden katil başına “Sayın Öcalan” diye hitap eden bir başbakanı içimize sindiremiyoruz. Milletinden özür dilemesi de yeterli değildir. Bulunduğu kamu görevinden derhal istifa etmesi gerekir. Köylüsüne, işçisine, vatandaşına hakareti alışkanlık haline getirmiş başbakan, en azından vatan için kanlarını vermiş şehitlerimize saygı göstermek zorundadır.”
Kemal Kerinçsiz, zamanaşımı süresinin henüz geçmediğine, şüphelinin başbakan olmasının bu suçtan ötürü, dokunulmazlığı kalktıktan sonra yargılanmayacağı anlamına gelmediğine dikkat çekti.

Yeniçağ gazetesi de, Büyük Hukukçular Birliği öncülüğünde başlatılan ‘Suç Duyurusu Kampanyası’ için örnek başvuru dilekçesi yayınladı.
http://www.yenicaggazetesi.com.tr/newsdetail.asp?NewsID=5238
Dilekçe başbakan’ın TCK’nın 215 ve 216. maddeleri ve Terörle Mücadele Yasası’nın 6,7,8. maddelerini (terör örgütü hakkında propaganda yapmak) ihlal ettiği için hakkında soruşturma yapılarak kamu davası açılmasını öngörüyor.
“Suçu ve suçluyu övmek” tanımıyla geçen yeni TCK’nın 215. maddesi aslında eski TCK’daki 312. maddenin birinci fıkrası: “Kanunun suç saydığı bir fiili övmek veya halkı kanuna itaatsizliğe teşvik etmek”.
312. maddenin ikinci fıkrasında yer alan "sosyal sınıf, ırk, din veya bölge farklılığına dayanarak halkı birbirine karşı düşmanlığa, kin beslemeye tahrik etmek" fiili ise yeni TCK’nın 216. maddesiyle cezalandırılıyor.

Son durumu ise şöyle özetleyelim…
Dilekçenin yayınlandığı 20 Mart 2007 tarihinden bugüne kadar, başbakan hakkında, Öcalan’dan bahsederken “sayın” ifadesini kullandığı iddiasıyla Ankara Başsavcılığı’na ulaşmış 10’u aşkın suç duyurusu var. Ve 26 Mart 2007 itibariyle, Ankara Cumhuriyet Başsavcı vekili Hikmet Önen başbakan hakkında inceleme başlattı. Türk Ceza Kanunu’nun 215. maddesine dayanarak yürütülen inceleme kapsamında konuşmalara ilişkin deliller, kasetler değerlendirilecek.
Ancak Basın Savcılığı’nın soruşturma açma yetkisi bulunmuyor. Sadece inceleme yapabilen savcılık, kasetlerde suç unsuru saptar ve soruşturma açılmasına gerek görürse, başbakan hakkında “gereği yapılmak üzere” fezleke hazırlayarak Meclis’e gönderecek. Suç unsuru saptanmazsa, takipsizlik kararı verebilecek.
Bakalım Zanagiller ve başbakanla ilgili incelemeler nasıl sonuçlanacak? Bir farklılık, ayrımcılık olacak mı?
Yani “sayın” diyerek suçu ve suçluyu övebiliyoruz. Şahsımızın “sayın” hassasiyeti de yerine oturuyor böylece. Hani bazen sayın’ı küçülterek övgümüzden de puan kırıyoruz ya biz.
Zanagiller gibi sayın başbakan da 215’ten yargılanmalı. (Üstelik “sayın Öcalan” suçundan yargılanıp hapis cezası alan emsaller olduğundan sonucu öngörmek zor olmasa gerek.)
“Sayın başbakan kendi seviyesini Apo’ya sayın diyerek belirlemiştir” diyen Deniz Baykal da yargılanabilir. :)
Yoksa ben de başbakana sayın dediğim için aynı suçtan yargılanır mıyım?


ORTAYA ORTADAN KARIŞIK

* Yunanlı olmayın!
Milli takımımız, 2008 Avrupa Futbol Şampiyonası elemelerinde Yunanistan’la oynadığı maçı, 1-0 yenilgiden, 4-1’lik bir galibiyete taşıdı. Teknik direktör Fatih Terim “bu milli dava değil, milli maçtır” dedi, hakikaten de milli maç gibi gördük. Oysa Yunanlılar kanla yazılmış milli marşımızı ıslıkladılar, kalecimiz Volkan’ın çevresi ağırlıklı olmak üzere sahayı taş, sopa, şişe, madeni paralarla süslediler, yetmedi… Yetmedi, Youtube’daki hakaret içeren videodan “ilham alıp”, ülkemizin kurucusu, milletimizin önderi Atatürk’e hakaret dolu pankartlar açtılar.
Stadın adı, Türklerden alınan özgürlüğün sembolü Georgios Karaiskakis. 25 Mart, Yunanlıların Osmanlı’dan kurtuluş bayramı. gazeteci.tv'de zafer haberinin verildiği dileği eklemek gerek: Haydi, iyi bayramlar!
Bu maçtan sonra bir kez daha gördük ki, Türkiye düşmanlığıyla Atatürk düşmanlığı ne kadar at başı gidiyormuş.
Bu vesileyle Türkiye’de şu veya bu fikir adına, bilerek veya bilmeyerek Atatürk’e düşman, dolayısıyla Türk’e ve Türkiye’ye düşmanlık yapanlara bir kez daha hatırlatmak istiyoruz: Utanın. Kendinize gelin. Yunanlı olmayın!

* Dolandırıcılığa polisi de alet ettiler
İnternette gezen son telefonlu dolandırıcılık hikâyesi şöyle:
0542 kodlu bir telefondan, sabit hatlı bir telefon aranıyor. Siz telefonu açıyorsunuz, karşınızda kendilerini Beykoz Emniyet Amirliği’nden veya Beşiktaş Emniyet Amirliği’nden olarak tanıtan kişiler, kimlik bilgilerinizin dolandırıcıların eline geçtiğini, kendilerinin size yardımcı olacaklarını söylüyorlar. Bunun için de sizi Emniyet’in ücretsiz telefonu aktaracaklarını, sizin de 3 ve 5 tuşlarına basmanızı söylüyorlar. Basarsanız Avrupa (Malezya) hatlarına bağlanıyor ve telefonuna çok yüklü miktarda telefon ücreti geliyormuş.
Bu dolandırıcılık olayı başına gelenlerden biri Emniyet’ten yetkililerle görüşmüş ve bu şekilde dolandırılan kişilerden 450 şikâyet geldiğini öğrenmiş. Görüşme süresi bir saat, ortalama ücret ise 6000 YTL’miş. Bu dolandırıcılar sizi aradıklarında fonda sürekli polis telsiz sesleri geliyormuş.
Polisimizi tırmalayan “Ah Polis Olsam” dizisi üzerine yazdığım yazıda da şöyle değinmiştim, tam da yeri geldi, tekrar alıntılıyorum. (Sonunda dizi yayından kaldırıldı tabii ki!) “Herhalde halkın gözünde yerleştirilmek istenen yeni polis imgesi bu. Her tür dalavereye açık, kaytaran, şaklaban, ziyadesiyle esnek ast-üst ilişkileri içinde olan, teşkilatlarına her tür hırsızın, dolandırıcının sızdığı, üniformasını hakkıyla taşıyamayan, “benim dayım bakan” diyen herkesin önünde “saygıyla eğilen”, kendini sürekli etiketleyen…”
OLEY ÇEVİK KUVVET yazısı
http://www.gazeteci.tv/yazarDetay.asp?GuvenlikID=67O71O67O

Belki bu dolandırıcılık da sahte bir mail zinciri değildir, belki içinde bir gerçek payı vardır, dikkatli olmakta yarar var. E-devlet projesi geliştikçe yeni teknolojik dolandırıcılıkların da artması kaçınılmaz. Polisimiz hâlâ güvenilir ki, dolandırıcılar onların üzerinden bu işi yapmaya ve polise güvenen halkı kandırmaya devam ediyorlar.

* Haftalık’ın içi boşalmış. Hayal devam ediyor.
10 Şubat’ta Vatan gazetesi Pazar günleri ek olarak verdiği Haftalık için şu duyuruyu yaptı: “VATAN’ın Pazar dergisi ile Hürriyet, Sabah ve Milliyet’in verdiği pasta, börek, dantel eklerini lütfen karşılaştırın.”
Pazar ekleri arasında en başarılısı Akşam gazetesinin eki Brunch. Cumartesi gününe geldiğimizde Vatan gazetesinin de, o pek dalga geçtiği dantel-pasta-börek üçgenine katıldığını ve verdiği Benissimo ekinin tam bir ortaya karışık olduğunu söylemekte yarar var.
Ya Haftalık’ın akibeti? Ercan Arıklı’nın hedef-hayali olarak (her hayali bir hedefti ve gerçekleştirirdi Rahmetli Arıklı) başlayan dergi, şimdi son günlerde hata üstüne hata yapan, özür üstüne özür dileyen bağımsız gazetecilik önderi olmak için yola çıkmış, ancak agresif gazetecilik neferi olarak kalmış Vatan gazetesinin bir eki oldu. Arıklı’nın kendi çocuğu Nokta ve Aktüel’i geçecek bir haber dergisi olması hedeflenen Haftalık ise, içi boşalmış kadrosuyla sonunda uygun olduğu yere geldi: Pazar eki. Oysa Vatan grubundan Pazar eki olarak çıkan Kırmızı dergisi daha başarılı bir çizgide ve oranlı bir haber dağılımındaydı.
Dergiyi açıp baktığımızda da yine hayal kırıklığı… Birkaç tane iyi haber ve güzel fotoğrafın ardına saklanan boş bir kadro.
Genel Yayın Yönetmeni yok, doğrudan Yazı İşleri Müdürüne bağlanıyoruz, altında bir editör ve yazı işleri kadrosu. Peki basın piyasasında doğru haberciliği, Türkçe bilgisi, yazı yeteneği veya haber refleksiyle dikkat çeken, tanıdık, başarılı bir isim var mı kadroda? Maalesef hayır.
Oysa Ercan Arıklı zamanında kurulan kadro, iyi isimlerle bezenmiş, yetenekli gençlerle desteklenmişti. Şimdi hiç yüzleri kızarmadan Arıklı’nın fotoğrafını hâlâ künyede kullanıp, altını boşaltıp, Ercan Arıklı’nın Haftalık’ı diyerek onun hayal-hedefine ayıp ediyorlar. Tabii okuyucuya da… Haftalık’ın içi boşalmış, galiba “onlar” kafalarını kumdan çıkarmadan hayal kurmaya devam ediyorlar.

* “Size yalan söylediler. Edebiyat eğlencelidir!”
Editör Bey, uzundur bir edebiyat dergisinin sıkı takipçisi olduğundan bahsediyordu. Aldık (ben, keyfim ve kâhyam –patent Nuray İlbars-) inceledik. K Dergi, Alkım Yayınevi’nin dergisi. Başlığa da taşıdığım iddialı sloganıyla, 100 binlik basımı ve 1 YTL’lik satış fiyatıyla haftalık yayınlanıyor. Sektöre getirdiği yeni bakış açısı da budur. K Dergi, edebiyatın popüler dergisi Picus’un kapanmasının sebep olduğu boşluğu fazlasıyla doldurmuş, tek mahareti de bu olmuş. Popüleri fazla, edebiyatı az kaçmış.
Yine de akıllıca bir girişim, şans verile!
Tirajlar da, Türkiye’de edebiyat dergisi satar diyor. Geçen haftanın tiraj raporuna göre, edebiyat dergisi K Dergi, Nokta’ya 11 bin, Tempo’ya 5 bin, Aktüel’e 300 fark attı.
Peki ilk sayısında 100 binlik basıma sayısıyla tanıtım yapan dergi ne kadar satmış? Merak edenler için geçen haftanın tiraj raporu…
Nokta 8,243
Tempo 14,230
Aktüel 18,850
K Dergi 19,176

* OKUYUCU NOTU
Aksattım, sebepleri saymayacağım, durum bildirmekle yetineceğim. Büyük ihtimalle 06 Nisan 2007 Cuma gününden itibaren düzenimize döneceğiz. Yine ateş aklımı başıma getirir kim bilir, siz bu Cuma da bakmayı ihmal etmeyin. Ben nasıl olsa sizi görüyor olacağım…


* Haftanın Blogu
Bu web kütüğü, çok az bulunan “pembe domates”in doğal yöntemlerle çoğalması düşüyle, bir İstanbul apartmanında Avniye ve Mehmet Tansuğ’un başlatıp, dostlarına yaydığı “Evde Pembe Domates Yetiştirme Serüvenleri”nin bir ağa dönüşmesi ve deneyimlerin paylaşılması için yayında…

http://pembedomates.blogspot.com/


İMZA: Bİ DOST

Yurdum Gazetecisi 2

Ermeni asıllı İngiliz tarihçi Ara Sarafyan'ın Harput'la sınırladığı, "karşılıklı görüşelim" teklifi, haber olarak değerlendirilmeden, yorumlanarak İsmet Berkan'ın sütununda boy göstermişti. Berkan'ın, Tarih Kurumu başkanı Yusuf Halaçoğlu'na aba altından sopa gösteren yazısını 23 Şubat'ta burada değerlendirmiştim.

Fikri takip yapalım. Tarih tekerrür etti ve Ara Sarafyan son dakikada yan çizdi. Nedenlerini net olarak bilemiyoruz. Çünkü İsmet Berkan, Halaçoğlu'ndan yazışmaları edinmesine karşın, Sarafyan'ın cayma gerekçesini açıklamıyor. Ama bu durumu "... son tahlilde kimin kaçtığı ve neden kaçtığı konusu çok da önemli değil. Önemli olan, bir fırsatın kaçırılmış olması." diye yorumluyor.

Devamında da "Sonunda ne olmuş olursa olsun, Sarafyan ve ekibi ile Türkiyeli(!) tarihçilerin Ermeni meselesinin özünü teşkil eden bir konuda birlikte araştırma yapma önerisi berhava oldu.” dedikten sonra, "Fırsat kaçtığı gibi, dün TTK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu kendini birdenbire yeniden savunma pozisyonunda buldu." diyor. Tabi yazısının hiç bir yerinde, Harput'la ilgili çalışmanın, neden Ermeni sorununun 'özünü' oluşturduğunu, Halaçoğlu'nun niye 'savunma pozisyonunda' kaldığını da öğrenemiyoruz. Gerekçesini açıklamadığı gibi, yazısını "Sadece bu savunma pozisyonuna geçme hali bile, sadece dünya değil Türk kamuoyu nezdinde bile algıyla gerçek arasındaki mesafenin aslında ne kadar açık olduğunun kanıtı sayılabilir." diye bitirirken, bir "yurdum gazetecisi" olarak "iddialarını kanıtlamama", "mesnetsiz ithamlarda bulunma" hakkını sonuna kadar kullanıyor. Nasıl olsa kimse sormayacak, "algı nedir, gerçek nedir?" ve "sen nerede duruyorsun?" diye.

imzasi.bir.dost@gmail.com


SOSYAL SORUMLULUK
Kartal’daki Şehit Er Yıldıray Biroğlu İlköğretim Okulu’nun tek yazıcısı bozulmuş ve tamir edilemiyor. Elinizde fazla veya kullanmadığınız çalışır durumda bir yazıcının varsa, okula bağışlayabilirsiniz.
Yardım etmek için okulun Sosyal Bilgiler öğretmeni İpek Şenyurt’la irtibata geçebilirsiniz.
ipeksenyurt@yahoo.co.uk


TDK Dersleri

* Türkçe Sözlük’ten
Kol değirmeni (isim, halk ağzında): Bulgur, yarma vb. tahılların öğütülmesinde kullanılan, kol gücü ile çalışan taş değirmen.

* Yabancı Kelimelere Karşılıklar
Emprovizasyon: Fransızca emprovizasyon (improvisation) sözü, "Şiir veya müzikte hazırlanıp düşünmeden, birdenbire, içe doğduğu gibi söyleme veya çalma." anlamında kullanılmaktadır. Bu kelime için dilimizde zaten doğaçlama karşılığı vardır ve kullanılmaktadır. Kurumumuz emprovizasyon sözüne karşılık ayrıca doğmaca karşılığının da kullanılabileceği görüşündedir.

27 Mart 2007

Hiç yorum yok: