22 Eylül 2007 Cumartesi

11- Bugün YOKUM

Herkes dersine çalışmış.
OLEY ÇEVİK KUVVET yazımız okunmuş, anlaşılmış. Sitemizin ağırlıklı olarak medya yöneticilerinin odağında olması işe yaradı. Haber Özel programı, -belli ki :)- yazımızdan yola çıkarak / ilham alarak, polis üzerine bir program hazırlamış. Programda, vatandaş polise saygısızlaşıyor mu, halkın polisle ilişkisi nasıl olmalı gibi birçok soruya yanıt aradılar ve örnek vakalar verdiler. Sonuç mu?
Halk polisi ciddiye almıyor.
TNS Piar’ın yaptığı Gençliğin Sesi araştırması da, gelecekte de bu sonucun değişmesinin zor olduğu gösteriyor. “Yarının büyükleri gençler”in :) en az güvendiği kurumların 2.si yüzde 54.9 oranla polis teşkilatı.
İlerleyen zamanlarda gerektikçe bu konularda derinleşiriz.
Dedim ya, herkes dersine çalışmış diye…
Ben de çalışmıştım ama bugün derse girmek istemiyorum. Hoca sorarsa, “yok” deyin benim için.
Birkaç haftadır, Türkî Cumhuriyetleri vakıflarının düzenlediği Adana gezisini heyecanla beklesem de, gidemedim. Aklım konferanslarda kaldı, yerime elçi gitti. İlginç bir şey varsa öğrenip sizinle paylaşacağım.
Bu hafta Turgut Özakman’la tanıştım, konuşulanları, olup bitenleri, onun verdiği muhteşem konferansı yazacaktım. Artık haftaya…
Malum hepimizde zaman zaman olan sebepler, yorgunluk, uykusuzluk, biraz hastalık…
Ben bugün derse girmeyeceğim.

Ortaya Ortadan Karışık bölümüyle ilgilenin, yeni bölümümüz RÖP’LEDİK için heyecanlanın ve Olacak O Kadar haber spikerinin söylediği gibi “Beni özleyin anacıııııım”!

Haftaya görüşeceğiz!


ORTAYA ORTADAN KARIŞIK

* Amerikan tarihindeki en büyük iflas
Amerika’nın en büyük yedinci şirketi olan Enron’un hikâyesi 24 yıl hapisle sonuçlandı. Tarihin en büyük şirket skandallarından biri olan Enron üzerine çekilen belgesel “Enron: The Smartest Guys in the Room / Enron: Piyasanın Açıkgözleri” aldığı ödüllerin yanı sıra En İyi Belgesel Film dalında Oscar adayı da olmuştu.
Ben çift dikiş olarak, !f İstanbul festivalinde ve NTV belgesel kuşağında izledim. Konuya yabancı olanları – meslek icabı- aydınlatayım, belgesel izleme hevesleri olsun.
Amerikan enerji devi Enron 5 yıl önce iflas etmişti. Arkasından, akla hayale gelmez dolandırıcılıklar, sahtekârlıklar, politik bağları da olan menfaatler ve şirketin hızlı yükselişinin iç yüzü çıktı.
Fortune dergisi gazetecileri Bethany McLean ve Peter Elkind’ın kitabından uyarlanan film, işin iç yüzünü bilen tanıkların anlattıklarını, ulaşılması imkansız görünen kanıtlar ve Tom Waits, Marilyn Manson, Judy Garland, Dusty Spring gibi sanatçıların şarkıları eşliğinde sunuyor.
Şirket hakkındaki kamu davası devam ederken, şirketi 40 milyar dolar zarara uğratan iki yönetici Kenneth Lay ve Jeffrey Skilling, cezaları açıklanana kadar cezaevinde kalmamak için 5 milyon dolar kefalet ödediler.
Dava devam ederken, Bush ailesinin neredeyse bir uzantısı olan şirketin patronu Kenneth Lay, kalp krizi geçirerek öldü. Şirketin ikinci adamı Jeffrey Skilling’in ise hakkındaki iddialara göre 185 yıl hapis cezası alabileceği konuşulurken, 19 maddeden suçlu bulunarak 24 yıl 4 ay hapis cezası aldı.
Peki bu adamlar suç tarihine geçmek için neler yaptı?
2 Aralık 2001’de iflasını açıklayan şirketin, Kasım 2001’de varlıklarının toplamı 70 milyar dolar, hisse senetlerinin NY borsası değeri 80 milyar dolar ve çalışanlarının sayısı ise 21 bin idi.
Şirket hisselerine yatırım yapanların zararı ise 80 milyar doları buldu. Birçok pay sahibi mahkemeye başvurdu ve Enron olayı kapitalizmin kaderinde önemli değişiklikler yarattı.
- 1997-2000 arasında şirketin kârı en az 586 milyon dolar fazla gösterildi.
- Bir bölümü yasadışı olarak kişisel çıkarlar için kullanılan birçok “özel amaçlı şirket” kuruldu.
- Vergi muafiyetinden yararlanmak için 900’den fazla off-shore şirket kuruldu.
- Özel denetim şirketi, Enron’dan 2000 yılında çoğu danışmanlık hizmetlerinden 52 milyon dolar kazandı. Bazı çalışanlar, mahkemede delil olacağını bildikleri için birçok belgeyi yok ettiler. (Denetim şirketi Arthur Andersen, ülkemiz dahil, birçok ülkeden temsilciliklerini Ernst&Young’a devretmek zorunda kaldı)
- Yöneticiler, iflasa doğru gittiklerini bildikleri halde bunu kamuoyundan gizlediler ve şirketin mali durumu, sıcak California havası gibi, hep ılıman gösterildi. (Enron’un California enerji sorunuyla yakından ilgisi var ve bu sıkıntıdan çok büyük kâr elde etti)
- Devletle bağlarını yasadışı yollarla sıcak tuttular. Özellikle de Bush ve Clinton’ın seçim kampanyalarına yüksek bağışlarda bulundular.

Şirketi politikası adı altında her tür fanteziyi deneyen yöneticiler, iflası açıklamadan bir gün önce de ellerindeki tüm hisseleri tavan fiyatından sattılar. Şirket borsada bir günde %86 değer kaybetti. Olan çalışanlara ve küçük yatırımcıya oldu.

(Haber kaynakları: Akşam gazetesi, 24 Ekim 2006, s: 7 / NTVMSNBC, Suha Çalkıvik)


* Caz devam ediyor
- Beyoğlu’ndaki Nardis Jazz Club’ta 10-11 Kasım’da trompetçi Dusko Goygovich var. Piyanoda Burak Bedikyan, basta Erdal Akyol ve davulda Cem Kozlu eşlik ediyor.
0 212 244 63 27

- İstanbul Jazz Center’da ise 9-11 Kasım’da Altın ve Platin plak ödülleri olan, Polonyalı piyanist Anna Maria Jopek var.
0 212 327 50 50

* “Bu köy oğluma layık değil”
Bursa’nın İznik ilçesine bağlı Müşküle köyünün sakinleri, çalışmalarından memnun olmadıkları muhtarı çok eğlenceli bir şekilde cezalandırmışlar.
5 kişilik “ihtiyar heyeti”, muhtar Emin Tektaş’ı protesto için geçen yıl, yedek üyelerle birlikte istifa etmişler. Bu da yetmemiş, muhtar akıllanmamış.
Bu kez, köylüler, bu yılki “ihtiyar heyeti” seçiminde çok yaratıcı bir ceza bulmuşlar.
Seçim için muhtarın listesindeki 11 kişi yerine, akli dengesi yerinde olmayan 4 kişiyi ve eski muhtar adayı Halil Özkabakçı’yı seçmişler.
Seçimin iptalini gerektirecek bir neden olmadığını söyleyen İznik İlçe Seçim Kurulu Başkanı Vahit Kolsuzlar, “seçilenler istifa etmediği müddetçe görevde kalacaklar” diyor.
Köyün delileri “ihtiyar heyetine” seçildikten sonra, muhtarın ne yaptığını öğrenemedik. Ama muhtarın annesi Muazzez Tektaş, “Bu köy oğluma layık değil. Oğlumun köyüne hizmetleriyle gurur duyuyorum, onlar da delileriyle duysunlar” demiş.
Anne-oğlu büyük şehre bekleriz…
(Haber kaynağı: Vatan gazetesi, 31 Ekim 2006, s: 14, Halil Ataş)

* Hadi yakalayın!
Yok bu yoga programına katılıyor musun, yok şu caz konserine gidecek misin diye yazdığım her kültürel faaliyeti sorgulayan arkadaşlar…
Duman grubu askere gitmeden vereceği konserler birçok müzikseverin ilgisini çekiyor. Benim ilgimi çeksin çekmesin, gitmek mecburiyetindeyim gibi görünüyor. Kaçamazsam eğer…
4 Kasım Cuma akşamı 22.00’de Studio Live…
Önüm arkam sobeeeeee…

(İlgilenenler için diğer konserler: 5 Kasım Pazar, Bostancı Gösteri Merkezi - 17.00, 10 Kasım Cuma, İstanbul Yeni Melek – 19.00, 18 Kasım Cumartesi, Ankara Anatolia Gösteri Merkezi – 20.00)

* Emin Çölaşan’ın çağrısı
Hürriyet yazarı Emin Çölaşan’ın “Ulusak bayramlarda camilere de bayrak asılsın” çağrısı üzerine, Cumhuriyet Bayramı’nda, 15 ilde, en az iki minaresi olan camilere Türk bayrağı asıldı.
“Minareler arasında dalgalanan Türk bayraklarının güzelliğini düşünüyorum. Hele ülkemizin bugün içinden geçtiği süreçte muhteşem bir mesaj olmaz mı?” diye yazmıştı Çölaşan.
Harika bir görüntü ve yerinde bir mesaj oldu…
(Haber kaynağı: Hürriyet gazetesi, 29 Ekim 2006, s:20)


RÖP’LEDİK
(Basın camiasında röportaja kısaca röp denir. Bu köşe de buradan çıktı. Aklımıza estikçe mini röportajlar yapacağız… İlginizi esirgemeyin!)


Sizin de bir televizyon kanalınız olsun!

INTERTV bir kapalı devre televizyon sisteminin adı. Hani size bayram kampanyasını duyurmuştum… Kampanya fırsatını kaçırdınız ve röportajı okuduktan sonra, INTERTV’ye sahip olmak için dayanılmaz bir istek duyuyorsanız, adımı verin, indirimi alın…:)

Firmanın sahipleri Ertan ve Mine Demiralp çifti. Avustralya’dan bir firmanın geliştirdiği yazılımı satın alıp Türkiye dağıtıcısı olmuşlar. Yahu nasıl bir şey şu INTERTV, kapalı devre televizyon nasıl oluyor, nasıl oluyor da kişiye özel oluyor diye sorup duruyorsanız, şöyle örnek vereyim. Hani metroda minik plazma ekranlar var ya ve o ekranlarda da evinizdeki televizyona verilmeyen bir yayın akışı… İşte INTERTV bu sistemin daha gelişmişi ve daha ayrıcalıklısı.

* (Sanatçı adaylarına sorulan klasik soruyu soralım, neden müzik? :) )
Neden INTERTV?
- Çünkü insanlar reklamlardan kaçıyor. Tabii INTERTV sistemine de hareketli reklâm posteri olarak bakanlar var. Bu sistem yurtdışında çok yaygın. Kuzey ülkelerinde dolmuşlarda bile var. Buradaki amaç, informatik reklâm. Yani doğrudan hedef kitlenin ortasında oluyorsun. Mesela hastanedeki bir yayında verilen reklâmlar belli. Reklâm verenin hedef kitlesi zaten o mekânda oluyor.

* Metroda gördüğümüz sabit programlı yayından farkı nedir INTERTV’nin?
- INTERTV anlık olarak güncellenebiliyor. Takvimli bir program hazırlanabiliyor. Mesela ana şirketin bir duyurusu aynı anda tüm bayilerdeki ekranlarda yayınlanabiliyor. Şu anda piyasada olan sistemlerden farklı, INTERTV’nin en önemli özelliği de kuruma özel bir yayın içeriğinin sağlanabilmesi.

* Peki sistemi kurmak için ne gerekiyor ve ne kadara mal oluyor?
İnternet bağlantısı olan tek bir bilgisayarla ana sistemi kurulabiliyoruz. Fazladan konacak ekranlar için kablo bağlantıları yeterli.
Kurulum için sabit bir ücret ödeniyor, sonrasında da kurumun ihtiyaçlarına göre şekillenen aylık bir ücret oluyor.

Türkiye’nin ilk internet üzerinden yayın yapan kapalı devre televizyon sistemi INTERTV hakkında detaylı bilgi için intertv.com.tr / 0 212 351 82 05


TDK Dersleri

* Türkçe Sözlük’ten
Kalafat (isim, denizcilik İtalyanca calafato): 1. Geminin kaplama tahtaları arasını üstüpü ile doldurup ziftleyerek su geçirmez duruma getirme işi.
"Kalafatın tokmak gürültüsü ve denize uzayan zift kokusu arasından yol aldım ve tenha yollara saptım."- Halikarnas Balıkçısı.
2. (tarih) Aşağısı dar, yukarısı geniş bir çeşit yeniçeri başlığı.
3. (tarih) Osmanlı İmparatorluğu'nda vezir veya yüksek mevkide devlet adamlarının giydikleri bir başlık.
4. (mecaz) Onarma, tamir etme.

Atasözü, deyim ve birleşik fiiller → Kalafata çekmek 1. Gemiyi onarmak için karaya çekmek.
2. (mecaz) Azarlamak, paylamak.

* Yabancı Kelimelere Karşılıklar
İllüzyon: Fransızca illüzyon (illusion) sözü, “Yanlış algılama ve duyu yanılması” anlamına gelmektedir. Bu kavram dilimizde önceden galatıhis sözüyle karşılanmaktaydı. “Var olan nesne veya canlıyı yanlış veya değişik olarak algılama.” demektir. İllüzyon sözü için Kurumumuz tarafından göz bağı karşılığı önerilmektedir. Sözün geçtiği yere göre yanılsama, yanılmaca karşılıkları da kullanılabilir. Buna göre, aynı kökten türeyen illüzyonist için de göz bağcı karşılığı uygun olacaktır.
03 Kasım 2006

Hiç yorum yok: