22 Eylül 2007 Cumartesi

13- Ağar’ın PKK şifresi

Cuma günü “İnsan Sıcağı” yazımdan sonra, bir sürü ses çıktı. Ankara’dan arayan arkadaşlarımdan birinin söyledikleri eğlenceliydi: “Acele buraya gel, sana terapi yapacağım”. İstanbul’dakiler daha farklı tezahüratlar içindeydiler: “Ağlayarak okudum yazını”, “Seni çok seviyorum” (Aman dikkat arkadaşım, sana yazılmadı bu yazı), “Âşıksın kızım sen” (Maalesef, yanılıyorsun), “Çok üzüldüm” (Neden? Hassas konulara daldık hassaslaştınız), “Ne kadar şanslısın” (Neden? Siz böyle şeyler hissedemiyor musunuz?)…
Gözümüz yanlış yere kamaşmış deyip geçelim, isterseniz…

Güzel olan yazılarımın bu kadar derinlemesine okunması. Yakın arkadaşlar, yazının sabahında aramaya başlıyor, tanıdık/tanımadık okuyucular mail veya mesaj atıyor. Bazı meslektaşlar da “ilham” alıyor :).

Bunlardan biri de Milliyet gazetesi yazarlarından Ece Temelkuran, Alevya’nın dikkat çektiği üzere, “Biri Bizi Google’lıyor” yazımız ilgisini çekmiş ve kendince bir bakış açısı yerleştirmiş. 12 Kasım Pazar günü yayınlanan “Sevenleri google’lamayın” adlı yazısında, bizim sularımızda dolaşmış ama daha fazla derinleşememiş.
“ (…) çoğu sübjektif bilgidir internetin. (…) Ama işte artık herkes "araştırmasını" yapmış olarak çıkıyor birbirinin karşısına. Bir "kişisel dosya" kolumuzun altında, öyle seviyoruz birini, öyle tanıyoruz, ne tuhaf. Ve iyi aslında. Çünkü sevmişsen zaman azdır hep. Belki de bu çağın hızı tam aşka göredir...”.
Peki bendeki bu hüsnü kuruntular neden? Yok, o yazımdan ilham aldı, filanca neredeyse tamamen kullandı, falanca program yaptı diye… Çünkü uzundur çalıştığım ve hatta kurucuları içinde olduğum bir medya danışmanlık firması bütün yazılarımı akademik, politik birçok kişiye, fikir gruplarına olduğu kadar meslektaşlarıma da gönderiyor. Okumadan geçmediklerini zaman içinde “iyice” görüyoruz.
Şükür! :)

Kurgu Amerikan değil yerli!

DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar, bölücü terör örgütü PKK için sarfettiği, uzun süre tartışılan “dağda silah taşıyacaklarına düz ovada siyaset yapsınlar” sözlerinin ardından, Habertürk’te yayınlanan “Basın Kulübü” programında gazetecilerin gündemle ilgili sorularını yanıtladı. Tabii sözlerinin satır araları Ağar’ın gerçek cevaplarını ortaya koyuyordu.
“Oy hesabında olmadığını” anlatmasına rağmen, bir taraftan da “yaklaşan seçimler sayesinde, milletin iradesini vekâleten alıp dipdiri bir hükümet kurarak, meseleyi çözmek” niyetini belli ediyordu.
Tabii “bu çıkışlarının büyük şehirlerde oy arttırdığının” farkında.
Yoksa Amerikan planı hikâye!
Ağar’ın piyon olması da hikâye!
Bu “PKK politikasının” altından Ağar’ın “bu topraklarda yaşayan insanlara olan borcu” çıkıyor.
Biz tam anlayamamışız, bu bir “normal hayat dön” çağrısıymış. Söz konusu olan genel af değil, silahı bırakıp hayatın içine karışmakmış. Eh, kabiliyeti varsa, siyasete de girermiş elleri lekeli PKK yöneticileri.

Aldığımız son istihbarat, yazılı, görsel, “basılı” basında ilk defa sayfamızda yazılıyor. Ve görünen o ki, “Ağar abimiz” haklı.

Amerikan planı hikâye!
Kurgu tamamen yerli görünüyor.

İlk fitili ateşleyen, “dağda silah taşıyacaklarına, düz ovada siyaset yapsınlar” sözlerinin bir-iki gün öncesinde Mehmet Ağar, Kısıklı’daki Mabeyn lokantasında, özel bir görüşme yapıyor.
DYP Gn. Bşk. Yrd. Celal Adan organizasyonuyla, Prof. Eser Karakaş, gazeteci Mehmet Altan ve gazeteci Cüneyt Ülsever bir araya geliyorlar. Söz konusu kişilerin tavsiyeleri ve telkinlerinin, Ağar’ın dağ-ova-PKK çıkışının ve yeni yaklaşımının temelini teşkil ettiği anlaşılıyor.
İstihbaratımız sağlam, kaynağımız sağlam.
Ağar, Amerikan beğenisi kazanabilmek ve azalan AKP oylarının seçim sonrası stepne parti olarak elde etmenin yolu çizmiş.
“Türkiye kendi insanının meselesini bir yabancının inisiyatifine bırakarak çözemez” diyor haklı olarak.
Ağar, Eser Karakaş, Mehmet Altan ve Cüneyt Ülsever’le bir araya gelmiş.
Amerikan planı hikâye!
Kurgu tamamen yerli görünüyor…

14 Kasım 2006

Hiç yorum yok: