22 Eylül 2007 Cumartesi

2- Gıdışım Ahmet Hakan’ın sigara maceraları

“Eşekli’nin hırsızı, İlyasfakı’nın faizcisi, Erecek’in velisi, Paşaköy’ün delisi, Behram’ın alisi, Sunabağ’ın efesi, Kozlu’nun avanağı, Sazlı’nın kavalağı, Kayalar’ın hımızı, Ahmetçe’nin domuzu.”
Bu, Ayvacık ve çevre köylerinin sosyal tarihi anlatan şirin bir tekerleme.

İki yıldır tatil yapamamamın acısını bu yıl çıkartacağım diye düşünürken, 2 gündür anjin, aksırık-tıksırık-ateş çemberinde yatıyorum. En azından Altınoluk’ta bol oksijen ve deniz havası soluyorum. Buna da şükür!

Geldiğim ilk günler henüz hastalanmamıştım ve her zaman olduğu gibi esnafla, halkla konuşmadan duramadım. İnsanlardan bir selamınızı esirgemezseniz, sohbet ederseniz neler öğreniyorsunuz neler…

Küçükkuyu’nun eski sakinlerinden yün dükkânı sahibi Hamza amca eskiden Ayvacık İmam Hatip Lisesi’nde görevliymiş. İslami kesimin modern sesi, köşe yazarımız Ahmet Hakan’ı da oradan tanıyor. Lise yıllarında sigara tüttüren Ahmet Hakan’ı müdüre yakalanmaktan Hamza amca korurmuş, sigarasını kendi gömlek cebine saklarmış. Bu dostluğun anılarının yanı sıra Hamza Akkurt’tan öyle güzel efsaneler dinledim ki!
Çanakkale’nin Ayvacık’ın ilçesine bağlı olan Paşaköy, Osmanlı zamanında bir paşanın arazi bağışlamasıyla kurulmuş. Hamza amcanın anlattığına göre, köyde 1932’de yıkılan bir tımarhane varmış. Tımarhanenin yakınında da bir yatır. Delileri (Hamza amca öyle dedi :) ) ata bindirip bu yatırın etrafında döndürürlermiş şifa bulsunlar diye. Türbede yatan Şıhlı İbrahim dedenin, Paşaköy’ün tarihiyle iç içe bir hikâyesi var. Horasan’dan gelen Şıhlı İbrahim dede, çobanmış. Çalıştığı evin ağası hacca gitmiş. Ağanın hanımı da helva kavurmuş bir gün. “Ah” demiş, “ağam ne çok sever helvayı”… “Ver bir tas da götüreyim” demiş Şıhlı İbrahim. Hanım, herhalde kendisi yiyecek isteyemiyor diye düşünmüş ama yine de vermiş bir tas helva, hem de ağanın en sevdiği tasın içinde. Ondan kısa süre sonra hacda olan ağa, yanında dumanı tüten bir tas helva bulmuş, hem de en sevdiği tasın içinde. Memleketine döndüğü zaman bunu hanımıyla paylaşmış. Hanımı da şaşkınlık içinde hikayenin kendi tarafını anlatmış. “O bize değil, biz ona hizmet edeceğiz” demiş ağa ve koyunları ayırıp Şıhlı İbrahim’i serbest bırakmış. Yıllar sonra bir paşa askerleriyle birlikte Şıhlı İbrahim’in bulunduğu yere gelmiş. Atlarının bakımını ona bırakmış. Şıhlı İbrahim ise şalvarının içinde yem çıkartıp atları beslemeye başlamış. Paşa şaşırmış, “Hangi ata yetecek bu kadar darı?” demiş. Şıhlı İbrahim’in şalvarından çıkan yemler tükenmemiş, bütün atları beslemiş. İşte ondan sonra Paşaköy kurulmuş.
Sık gelip görmeyenler için hemen söyleyeyim, Akçay-Altınoluk-Küçükkuyu bölgesi çok değişmiş. Geçen yıl yapımına başlanan çift şeritli yol çalışması trafiği hem yayalar hem arabalar için daha da tehlikeli hala getirmiş. E 87 devlet karayolu olarak kayıtlarda geçen bu yol, Çanakkale’yi İzmir’e bağlıyor.

Seneye Küçükkuyu sahillerinde evleri olanlar denize girmekte zorlanacaklar çünkü birçok yerde kumsalı tamamen kapatıp, beton setler döküyorlar. Bazı yerlerde çift değil de üç şerit olan bu yol “sayesinde” arabamızdan bile kumsalı göremeyebiliriz. Tabii insanın aklına şu soru geliyor: Hizmet adına doğal güzellikler katledilmeli mi?
Sanırım bu tür çarpıklıklar sadece bizim ülkemizde var. 400 yıllık çınarlar katlediliyor, gözyaşları akıyor, insanlar yaralanıyor, kalp yaşları akıyor. Yol tek şerit kalsaydı, insanlar evlerinin önünden denize girebilseydi, biz de arabamızla geçerken denizi görebilseydik…
Zaten otoban sayılmayan bu yolda hız limiti 90 km. Bu halde bile bir sürü kaza oluyor, yol bittikten sonra herhalde Akçay, Altınoluk, Küçükkuyu gibi merkezlerin içinden geçen bu yolda hız limiti 120 km’ye çıkacak, ne kadar sık alt ve üst geçitler yapılsa da kazalar artacak. Çevre halkı arasında rivayetler çeşitli. Bu yolun Hıristiyan hac yolu olduğu (İzmir’e dolayısıyla Meryem Ana’ya kadar gidiyor ya) ve finansmanını Vatikan’ın yaptığı en çok konuşulan “dedikodu”.
Seneye kim bilir nasıl bulacağız buraları? Oksijeniyle, tarihiyle, efsaneleriyle, halkının sıcaklığı ve tatlı şivesiyle (başlıkta kullandığım “gıdışım” kardeşim demek bu arada), zeytini, zeytinyağıyla ünlü bu bölgeler hangi doğal güzelliklerini daha yitirecek, menfaatler uğruna?

PS. Hırsız Polis dizisinde oynayan Özlem Düvencioğlu’nun Altınoluk’ta köpekler için bir ev yaptırdığını söyledi buradaki “site sakini” hayvansever hanımlar. Annem de tutturdu, bul yerini gidip ziyaret edelim, yardımımız dokunur diye. Sorduk, soruşturduk, sanal sörfler yaptık: Bulamadık. Sizin herhangi bir malumatınız varsa, maillerinizi bekliyorum.
31 Ağustos 2006

Hiç yorum yok: