23 Eylül 2007 Pazar

33- Fikirler kurşun geçirmez

“Çünkü konuşmak yerine cop kullanılsa da, kelimeler hiçbir zaman gücünü kaybetmez. Kelimeler, anlamanın yoludur ve kelimelere kulak verenler için gerçeğin ifade edilmesidir. Ve gerçek şu ki, bu ülkeyle ilgili korkunç bir durum söz konusu, öyle değil mi?
(…)
Bu nasıl oldu? Suçlu kim? Elbette, başkalarına oranla daha suçlu olanlar var ve bundan sorumlu tutulacaklar ama yine de doğruyu söylemek gerekirse, gerçek suçluyu arıyorsanız, aynaya bakmanızı öneririm.
Bunu neden yaptığınızı biliyorum. Korkmuş olduğunuzu biliyorum. Kim korkmazdı ki? Savaş, terör, salgın hastalık. Sizi mantıktan yoksun bırakacak, sağduyunuzu yok edecek çeşitli sorunlar vardı. Korku galip geldi. Ve panik halindeyken kendinizi şu anki Başbakan Adam Sutler’ın eline bıraktınız. Size düzen sözü verdi. Barış sözü verdi. Verdiklerinin karşılığında tek beklediği susmanız ve toplu olarak boyun eğmenizdi. (…)
400 yıldan daha uzun bir süre önce yüce bir vatandaş, 5 Kasım’ı sonsuza dek belleğimize kazımak istedi. Adil olmanın, adaletin ve özgürlüğün yalnızca sözden ibaret olmadığını, bir bakış açısı olduğunu göstermeyi umdu.
Henüz bir şey görmediyseniz, bu hükümetin işlediği suçları bilmiyorsanız, o zaman 5 Kasım’ı anmadan geçip gitmesine izin vermenizi öneririm. Ama eğer benim gördüklerimi görüyorsanız, hissettiklerimiz hissediyorsanız ve aradığımı bulmak istiyorsanız, bundan bir yıl sonra Parlamento binasının kapısında benim arkamda durmanızı istiyorum.” (1)

Geçen yıl, tam tarihini hatırlamadığım bir gün (ajandama tek tek baktım, not etmemişim), resmi bir ofiste, sohbetin öylesine bir yerinde, çok sevdiğim filmlerden biri olarak saydım V for Vendetta’yı. Aslında karşımdakinin en sevdiği filmi öğrenip onun hakkında bir fikir edinmeyi de ummuştum. Şimdi hatırlamıyorum onun filmini ama hem seyretmediğim bir şeydi, hem de çok ciddiye alınacak bir film değildi. Ona V for Vendetta’yı seyrettirmek istedim hep. Sonra da yorumlarını dinlemek. Minik bir göz atışı sağlardı bana onun iç dünyasına. Daha yolun ilk başlarındayken biz.
Olmadı. Ben ondan sonra çok seyrettim V’yi. Hatta ‘bizim beye’ :) “âşık oldum” diye telefon açtığımda, hiç kendi üzerine, egosuna alınmadan “Anthony’i (Hopkins) bıraktın, V’ye kaçtın” dediğini de hatırlıyorum. (Ne çok şey hatırlıyorum, bilseniz şaşarsınız!)

“Ama aslında kimdi o? Nasıl biriydi? Bize adamın kendini değil, savunduğu fikri unutmamamız söylendi. Çünkü bir insan başarısız olabilir. Yakalanabilir, öldürülebilir ve unutulabilir. Ama bir fikir 400 yıl sonra bile dünyayı değiştirebilir.
Fikirlerin gücüne doğrudan şahit oldum. İnsanların bir fikir uğruna birbirlerini öldürdüklerini, hayatlarını feda ettiklerini gördüm.
Ama bir fikri öpemezsiniz. Ona dokunup sarılamazsınız. Fikirler kanamaz. Onlar acıyı hissedemez. Onlar sevemez.
Ve özlediğim bir fikir değil, bir adam.
5 Kasım’ı unutmamama sebep olan bir adam. Hiçbir zaman unutmayacağım bir adam.” (2)

Aslında tesadüf yoktur, sadece tesadüfün yanılsaması vardır diyen V, belki de hiçbir şeyin ve hiç kimsenin tesadüflerle bağlanmadığını, her şeyin aslında domino taşlarıyla birbirini örttüğünü gösteriyordu.
Aslında kimdi o? Nasıl biriydi? Sezgilerimle öğrendiğim tüm bilgilerin yanı sıra, tek bildiğim, o hiçbir zaman unutmayacağım bir adamdı.
“En çok istediğim şey de, sana şunları söylediğimde ne demek istediğimi anlaman… Seni hiç tanımasam da, seninle hiç gülmemiş, ağlamamış olsam da veya seni öpmemiş olsam da, seni seviyorum, bütün kalbimle seni seviyorum” (3)

“Devlet halktan korkmalı”

Alan Moore’un yazdığı ve David Lloyd’un çizimlerini yaptığı V for Vendetta, 1981’de çıkan bağımsız çizgi roman dergisi Warrior’da ilk kez halkın karşısına çıkan bir çizgi roman. 26 sayısı yayınlandıktan sonra, derginin kapatılmasıyla yarım kalan macera, 1989’da Moore ve Lloyd’un Vertigo/DC Comics ismi altında tekrar birleşmesiyle tam bir çizgi roman olarak yayınlandı.
Moore ve Lloyd, Guy Fawkes’tan esinlenerek ve içinde yaşadıkları dönemden etkilenerek V karakterini ortaya çıkardıklarını söylüyorlar.
“Margaret Thatcher’ın aşırı muhafazakâr hükümetine tavrımız, Vendetta’da yarattığımız faşist polis devletinde çıkış noktası oluşturdu” diyen Lloyd, şöyle devam ediyor: “Bu sistemin yok edilişi V’nin birincil var oluş nedeniydi”.

Wachowski kardeşlerin (Matrix üçlemesinin mimarları) ilk kez 1990 yılında kaleme aldıkları V for Vendetta, 5 Kasım 2005’te gösterime girmek üzere yola çıkmışsa da, seyirciyle ancak Mart 2006’da buluşabildi.
İngiliz-Alman ortak yapımı olan filmin başrollerini Hugo Weaving (V) ve Natalie Portman (Evey Hammond) canlandırıyor. (Hugo'nun karizmatik sesini, yüzünü hiç göstermese de, maskesinin altından güldüğünü hissettiğiniz sahneleri, başarılı oyunculuğunu, Natalie'nin harika aksanlı tonlamasını, içindeki korkulardan kurtulurkenki oyunculuğunu... anlatmaya gereNk yok.)
Hikâye, geleceğin İngiltere’sinde (2020) geçiyor. Diktatör rejime bireysel bir başkaldırının nasıl toplumsal hale geldiğini gösteriyor.
Çizgi roman severlerin bir bölümünün filmle kitap arasındaki farklardan yakınmalarına rağmen, film bir başyapıt olarak büyük kitlelerce kabul edildi. Çünkü film distopik bir bilim kurgu başyapıtı.
V karakterinin esin kaynağı Guy Fawkes’un asıl adı Guido Faukes. 13 Nisan 1570-21 Ocak 1606 tarihleri arasında yaşamış olan bir İngiliz askeri ve Kral 1. James’in İngiltere’deki Katoliklere yönelik zulmünün sona ermesini isteyen, dininden dönmemiş 13 Katolikten biri. Askeri zekâsıyla sivrilen Fawkes, 1604’te, İngiliz tarihinde "Barut Komplosu" (Gun powder plot) olarak bilinen bir olaya karışır. O devirde Katoliklere yapılan dini baskıya karşı gelmeye hazırlanan bir avuç insan, Westminister Sarayı’ndaki İngiliz Parlamentosu’nu senenin ilk toplantı gününde havaya uçurmaya karar vermiştir. 5 Kasım 1605’te, Fawkes, Lordlar Kamarası’nın altında, 36 varil barutla yakalanır. O ve arkadaşlarının amacı, ülkede karmaşa ve düzen bozukluğu yaratmaktır, çünkü bu sayede Katolik davasına daha sıcak bakan yeni bir monarşi ve siyasi rejim doğacağını ummaktadırlar. Fawkes ve grubun diğer üyeleri halkın gözü önünde asılırlar. Her yıl, 5 Kasım’da Bonfire Day/Night (veya Guy Fawkes Day) diye adlandırılan bir festival düzenlenir. İngiltere’nin her yerinde ateşler yakılır, havai fişekler patlatılır, Fawkes maskeleri satılır, kuklaları yakılır.
Fawkes, halkı ezen ve kullanan baskıcı düzene karşı çıkmış bir devrimci, bir özgürlük savaşçısı değil; İngiltere’nin gelmiş geçmiş en büyük vatan haini ilan edilir.
V’nin film boyunca yüzünden hiç düşmeyen maskesi. Bir Guy Fawkes maskesi olarak tabir edildiği halde, David Lloyd V for Vendetta’yı çizerken yakınlarında hiç Guy maskesi bulamadığı için bu maskeyi kendisi tasarlamıştır.
Sözün özü… “İzleyen kızların hepsinin V’ye âşık olduğu, biz erkeklerin de ‘bir fikri öpemezsin, ona sarılamazsın’ diye onları vazgeçirmeye çalıştığımız muhteşem filmdir. Beğenmeyen insanla karşılaşılması zordur.” (4)
Peki ben bütün bunları neden yazdım? (ales, üds, kpss, kpds derken seçenekli düşünmeye başladım, seçenek veriyorum)
a- Yine seyrettim, havaya girdim, paylaşmak istedim.
b- Bana havai fişekli kendi 5 Kasım’ımı veren adamı anmak için.
c- Haftayı boş geçirmemek için.
d- Çankaya ve Tandoğan mitinglerinin bizim Guy Fawkes’larımızın ortaya çıkışı olduğu için. Sonunda tünelin ucunda ışık göründüğü için.
e- V’nin dediği gibi, “Halk devletten korkmamalı, devlet halkından korkmalı” diye düşündüğüm için.
f- Menzil eşeği, gamsız öküz derken Bremen mızıkacıları dizdiğimden, bu hafta hafiften tornistan yapmaya niyetlendiğimden.
g- Hiçbiri.
ğ- Hepsi. :)

“Suçlanması gereken çoğunlukla biziz. İbadet ederek ve dindar görünerek şeytanın ta kendisi oluruz.” (5)


İMZA: Bİ DOST

Kim, niye seçecek?

Cumhurbaşkanını halkın seçmesi ve de süresinin 5+5 olmasının gerçek yaşama ne katkısı olacağı sorusu hiç sorulmuyor. Kimse de açıklamaya yeltenmiyor.

Kimse Mustafa Kemal’in niye cumhurbaşkanı olup, bir de başbakan atadığını merak etmiyor. İsteseydi, başkan olurdu ve kimse de itiraz etmezdi. Bunun yerine, Osmanlı’nın ve öncesindeki Türk devletlerinin padişah-sadrazam ikilisini cumhurbaşkanı-başbakan olarak sürdürdü. Bunu yaparak, hem alışılmış düzeni sürdürdü, hem de devleti kuran ve başındaki kişi olarak, günlük mesainin dışında kaldı. Ayrıca bu düzenleme tek adam ve tek partiye göre yapıldı. Ardılı olan İnönü döneminde büyük bir sorun olmadan sistem işledi. Atatürk’ün İnönü’ye "Dışişlerinde bana sormadan bir şey yapma" dediği bilinir. Aralarındaki çatışmanın alevlenmesi de bir dış politika sorunundan kaynaklanmıştır.

Çok partili siyasi yaşama geçişte, bence, İnönü’ye yakışmayan stratejik bir hata yapılır. Tek partiye göre oluşturulmuş düzen değiştirilmeden (anayasa, yasalar ve seçim sistemi) seçime gidilir. 46 seçimleri bir uyarıdır, ama gözardı edilir. 50’de iktidara gelen DP, kendisini tek parti olarak düşünüp, davranır.

27 Mayısçılar, DP döneminin yaşanmaması için yaptıkları anayasaya ve seçim sistemine gerekli gördükleri önlemlerle donattılar. Bunlar, cumhurbaşkanının tarafsızlığı (anayasaya taraftır ve onu korumalıdır), sorumsuzluğu (rahat davranabilmesi için), bir kez seçilebilmesi (gelecek dönem kaygısı gütmemesi için), meclis kontenjanı (senatoya 15 kişiyi atama yetkisi), kimi kamu kurumlarının aldıkları kararları onama ve kimi kamu görevlilerini atama yetkisi, uygun görmediği yasaları veto yetkisi, doğrudan (61 anayasası ile kurulan) anayasa mahkemesine başvurabilmesi gibi...

12 Eylülcüler, cumhurbaşkanının bu statüsünü korudu, hatta kimi yorumculara göre yetkilerini daha da artırdılar. Atama yetkisi had safhaya çıktı, örneğin. 12 Eylül öncesi yaşanan nafile turları önlemek için de, katı kurallara bağladılar, seçimini. 12 Eylül ve ‘kafadan’ asker karşıtı demokratlar(!) "82 anayasası, Kenan Evren’e ısmarlama yapıldı, o olmayınca sorun çıktı" diyor. İyi de, Kenan Evren’in 7 yıl sonra görevi bırakacağı başından belliydi. Yani bu iddialarının ilk bölümü doğru bile olsa, unuttukları önemli bir konu var.

Şimdi "halk seçsin" deniyor. Bu ne zaman çıktı, Demirel’in görev süresi dolmak üzereyken. Şimdiki yetki ve sorumluluğu ile halk tarafından seçilecek bir cumhurbaşkanı, hiç bir anlam ifade etmeyecek. Yetki ve sorumluluklarının değiştirilmesi ise, başlı başına bir sorun. Kime göre o yetkiyi alacak, kime göre bu sorumluluğu olacak? Boşuna zaman ve enerji kaybından başka bir şey değil.

Cumhurbaşkanını seçmek için oy verdiğinizi düşünün, hiç bir icraatı olmayacak, hiç bir politika üretmeyecek, sormayacak mısınız kendinize, "bu adamı niye seçtik" diye. Hem seçim süreci nasıl işleyecek, ne vaat edecek seçmene? Dahası, tüm seçmenlere hitap edemeyeceği için, taraf durumuna düşmeyecek mi?

Mustafa Kemal döneminde sistemi kuran konumunda olan cumhurbaşkanı, 1961’den sonra, son 7 yılda da net olarak görüldüğü gibi, sistemi koruyan makam konumunda olmuştur, ve öyle de kalmalıdır.

imzasi.bir.dost@gmail.com


İzler

1- V for Vendetta- V
2- V for Vendetta- Evey
3- V for Vendetta- Valerie
4- Ekşi Sözlük yorumcularından
5- V for Vendetta- V
04 Mayıs 2007

Hiç yorum yok: