23 Eylül 2007 Pazar

35- Ruhu tımar etme yazıları


“Kaderin eline düşmeden önce sizi tanıyanlar, içinizdeki değişikliğin derinliği anlayamazlar.” (1)

Anladılar.
Nasıl olduğunu bilmediğim bir şekilde hem de.


“Bir hoca benim ancak yaşlanınca, akıllı kadınları seveceğimi söylemişti. Artık senden korkmuyorum. Artık seni seviyorum.” (2)
“Son günlerde kaçamıyorum senden. Işığın öyle kamaştırdı ki gözümü, yıllar önce sende durduğum ilk ana geri döndüm.” (3)
“Mabel’imin laneti oldum, hep bana benzeyen kadınları aradı, senin de lanetin olacağımdan korkuyorum diyorsun. Gideyim diyorsun, benim tanıdığım cesur kadına ne oldu?” (4)
“Senin ömür boyu sahibin olmayacak. Biz hayatla mücadele ediyoruz, sen rekabet. Sürekli hayatı geçme mücadelesindesin.” (5)

Anlarlar. Kaderin eline düşmeden önce sizi tanıyanlar, içinizdeki değişikliğin derinliği fark ederler gün gelir. Sadece saçlarınız değildir, fosforlu pembeden (ki çok eğlenmiştiniz o haliyle) kuzguni renge dönen, içinizin derinleşen soğukluğu da dışardan çok netleşir. “İçine derinleşiyor mağaram, dışarı soğukluk vurması bundan” derken… (6) Netleşirsiniz.
Oysa tam bir Jackyl-Hide kılığında dalmışsınızdır hayata, yeniden… “Gözlerimin seçtiği kadarıyla, bana doğru yaklaşan gölgeler var” (7) dedikçe gölgeleşir çevredekiler ve siz bir o kadar netleşirsiniz.
Konuştukça gizlenirsiniz, oynadıkça ustalaşırsınız.
Günlerinizi kahkahanın sakinliğinde geçirirsiniz, uyku tanrısı hypnos’un kollarında geçirdiğiniz 2 saate rağmen, sabahın köründe kapınız çılgınca çalındığında ve “yan apartmanın balkonundan düşen parça arabanızın tavanını delmiş ve yağmur suyu arabanızın içine doluyor” dediklerinde “Sınav devam ediyormuş” der, sükûnetle taşırsınız bu yapışkanlığı da sırtınızda. Yapışkanlıklar size bulaşmaz, korkarlar. :)

Sınavlar, sınanmalar, vefatlar, başlangıçlar, tereddütler, sızılar, kanamalar, kahkahalar, umutlar, korkular, sayıklamalar, duraklamalar, sorular, cevapsızlıklar, aydınlıklar… Sisler… Gizlenmeler… Işığa çıkmalar…
(Sarılmak büyülüdür derken yalan söylemiyordum, yine hakli çıkardı beni sol omzumun kokusu. Annemle başlayarak tüm sevdiklerime sinmek istiyorum… Ve her darda kullanmak üzere, onların da bana sinmesini)

Atlatıyorum, dayanıyorum her gün dersiniz, arada sevgilinin kollarına sığınırsınız, yetmez, bazen sessizlik yetmez, sol omzunuzda onun kokusu, gecenin karanlığında, kalabalığında yürümek istersiniz. Kalabalık fark eder sizi. Yürürken bir sürü göz üzerinizde. Hissedersiniz. Eee, güzelsiniz, ne olmuş? Yok, yok onlar da sezdiler… Bulduğunuz ilk taksiye atlarsınız, “Abla yol çok kalabalık, siz götüremem” der şoför gecenin bir yarısı. “Endişelenme, başkasına binerim” dersiniz. Duyan herkes şaşar size, berry’lerinizdir (8) sizi sakinleştiren oysa. “Dur, abla ben götüreceğim sizi, sizin kraliçe olan bir babaanneniz vardı, değil mi?” der, sizi şaşırtır, bir bakış atarsınız dikiz aynasından, tanıdık gelir, tüm ters yollara girerek, sizi gideceğiniz yere ulaştırır. Gözyaşı palasına.
Gün geceye döndükçe, kahkahalarınız, yalnızlığa kavuşma telaşınızda damlalara dönüşür.
Ah, sevdiğiniz birini kaybettiniz değil mi? İşte o beklenmedik vefat, bozuk para kadar bir delik açtı kalbinizde. Uzundur susturduğunuz tüm kederler sızdı dışarıya.
O yüzden gündüzleri kahkahanın dolandırıcılığında, geceleri gözyaşının yatıştırıcılığında.
Gündüzleri insan, geceleri kadın.
Gündüzleri mekanik, geceleri alkol-organik…
O yüzden…
O yüzden gündüzleri hayal satan bir et, geceleri hayal-et…

K- Suyun üzerindeki mutluluğumu besleyen diplerdeki mutsuzluğum ve tatminsizliğim hortladı.
Hem biliyor musun bazı şeyler sözlere dökülemiyor.
Sanki çok gerçek olacaklar gibi geliyor.
Daha fazla acıtacaklar.
Daha fazla korkutacaklar.
Hiç gitmeyecekler gibi.

Alevya- Ters giden ne? 30 yaş sendromu deme.

K- Değil tabii ki. Ne olduğunu bilmiyorum. Bir sürü şey.
Hiçbir şey. Belki de ben. Belki de değil.

Alevya- Adını koy. Listesini yap, önemsizlerin üstünü çiz.

K- Bahsettiklerin duygu ama. Üstünü çizince çıplak kalıyor insan.

Alevya- Yeniden giyinirsin sen de. Yeni esvapların olur. (9)


Teslimiyet
“Birini görsen de sorsan keşke: Daha çok var mı? Çok varsa daha, uyusan.
Çocukluk yolculukları gibi. Uyusan, geçse. Geçinceye kadar uyuyabilsen.
Biri tam olarak ne kadar uyuman gerektiğini söylese. Yolculuk çocukluğu gibi... Olabilse.” (10)

“Şimdi, hâlâ, her şeye rağmen, hiçbir şey olmamış gibi davranmak istiyorum.
Acaba bu kadar kıymetsiz mi hayatlarımız?
Bu kadar sertliğe rağmen, bunları hissedecek kadar mı kayboldu kendimiz ile ilgili değerlerimiz?
Ama sonra da dedim ki, acaba tam tersi, o kadar kıymetli ki hayatlarımız, bu hayatta mutlu edecek her şeyi yapmaya hazır mıyız? Yani mutluluk için, gurur denilen bence hâlâ o saçma şeyi, hiçe sayıyoruz. Neyse sonuçta karar veremedim. Kendimizi çok sevdiğimiz için mi, yoksa hiç sevmediğimiz için mi yapıyoruz?” (11)

“Şimdi anlıyor musun gidişinin neden ayrılık olmadığını.
Bir yaprağın düşmesi kadar ancak, acısı ve ağırlığı olduğunu.
Bir toplama işleminin sonucunu yazmak gibi bir değer taşıdığını. Boşluğa bir boşluk katmadığını, kar yağdırmadığını yaz ortasında.” (12)

“Ayrılık…
İpi kopmuş boncuklar gibi yollara döktüğü gözlerini,
Birer damla düş kırıklığı olarak toplaması içine.
Ardında dünyalar ışıyan camlar dururken, duvarlara dalıp dalıp gitmesi.
Türküsünü söylecek kimsesi kalmamak ayrılık.
Saçına rüzgâr, sesine ışık düşürememek kimsenin.” (13)

“İnsanın içini dökmekten vazgeçmesi ayrılık” (14) İşte kendimden de ayrılıyorum. Tanıdığım benden. Yeniden tanışmak umuduyla. Önce alışacağım bu yeni bedene, bu eprimiş de arınmış ruha, bu insansı hale…

“Şimdi kendiliğinden gidiverse hayat. Beni ılık bir yaz öğledensonrasının yumuşak yatağında unutup, bir süreliğine…
Kimse bir şey istemese, sormasa… Hep uyusam. Güneş dışarıda, ılıklığı üzerimde. Hayat dışarıda, acıları içimde.
Dilimin kanamasını, kalbimin sancımasını unutarak uyusam. Uyusam…
Uyandığımda…
Uyanırsam, her şey geçse, hayat geçmese” (15)

“Ne yapacağımı sanıyorsun ki?
Senin korkularını, benim inceliğimi doldurup yüreğime,
Geleceğe ışık düşüren bir gülüşle gülmeyeceğim kimseye.” (16)

Ne yapacağımı sanıyorsun ki?
Senin korkularını, benim inceliğimi doldurup yüreğime,
Geleceğe ışık düşüren bir gülüşle gülmeyeceğim kimseye… (17)

Ne yapacağımı sanıyorsun ki?
Senin korkularını, benim inceliğimi doldurup yüreğime,
Geleceğe ışık düşüren bir gülüşle gülmeyeceğim kimseye…

O yüzden gündüzleri kahkahanın dolandırıcılığında, geceleri gözyaşının yatıştırıcılığında.
Gündüzleri insan, geceleri kadın.
Gündüzleri mekanik, geceleri alkol-organik…
O yüzden…
O yüzden gündüzleri hayal satan bir et, geceleri hayal-et…

Ne yapacağımı sanıyorsun ki?
Senin korkularını, benim inceliğimi doldurup yüreğime,
Geleceğe ışık düşüren bir gülüşle gülmeyeceğim kimseye…

Ne yapacağımı sanıyorsun ki?
Senin korkularını, benim inceliğimi doldurup yüreğime,
Geleceğe ışık düşüren bir gülüşle gülmeyeceğim kimseye…






*** Bu hafta ORTADAN ORTAYA KARIŞIK, Haftanın Blogu, Sosyal Sorumluluk, TDK Dersleri gibi promosyonlarımızı veremiyoruz. Baskıya yetişmedi. Haftaya yeni bir şans vermeyi ihmal etmeyiniz.


İzler

*Krik-Krak açtı yolu, sebeplenin siz de.
1- Heroes
2- Aynalı kaleideskop -A.K.- (Benim için küçük, sizin için büyük bir adım. Eski bir karakter ama yeni tanışıyorsunuz. Merhaba demeyi ihmal etmeyin)
3- Editör Bey
4- Naregatzi :)
5- Editör Bey
6- “Gelin kalbime, üşütmem sizi” yazısından alıntı. http://www.gazeteci.tv/yazarDetay.asp?GuvenlikID=69O71O64O
7-Alan Parson Project- Old and Wise
8- Bir anevrizma türü
9- Gerçek bir diyalogdan bir kesit.
10- Krik-Krak “Ruhu Tımar Etme Yazılarından” bir seçme
11- Krik-Krak’ın 2002 tarihli bir yazısından, kişisel ipuçları ayıklanmış değerli bir paragraf…
12- Şükrü Erbaş-
Hadi Selcen uyu, uyu da büyü derken. Uyu da sabaha yeniden doğ derken, uyu da biraz dinlensin bedenin derken, uyu da dinsin uykuda derken, uyu da sussun için, yatışasın derken... Krik-Krak “Ruhu Tımar Etme Yazıları” serisini toparlayıp gönderdi, kendisi gelene kadar. Ve beni kelimelerini, benim olmadığı için, içimdekilerin karşılığı olduğu için delice kıskandığım biriyle tanıştırdı.
13- Şükrü Erbaş
14- Şükrü Erbaş
15- Krik-Krak’a yazılmış bir e-postadan bir bölüm.
16- Şükrü Erbaş şiirinin –haddim olmayarak, benim iç akışımın ısrarıyla- yeniden şekillenmiş dizeleri.
17- Sayıklamalar…














Hiç yorum yok: