24 Aralık 2009 Perşembe

70- Evli ünlü genelevde

“Ayşegül tatilde” gibi oldu değil mi?
Bir sunum izledim, kanuni ve adli bilim açısından çocuk-anne ve kürtaj çıkmazını sorgulayan.
Örnek bir dava da konuşuldu. Geneleve giden ünlü ve evli bir işadamından hamile kalan bir “hayat kadını”nın davası. Adam içkili bir şekilde geliyor geneleve, kadın da “hah, tamam, oltaya düştü bir sazan” diye düşünüyor herhalde ve ücret kesmiyor. Sanki sevgililermiş gibi “muamele” ediyor adama. Sonra da hamile kalıyor. Bunu öğrenen adam çıldırıyor. Kadın fiş kesmemesini de “biz zaten birlikteydik” diye ifadesinde kullanıyor. Adam da su sıralarda AİHM’e gitmek üzere.
Sunumdan sonra, herkes yorumlar yaptı, tartışıldı konu enine boyuna. Ben fikrimi söyledim, sunum yöneticisi profesör de benim ifademe dayanarak ilk defa görüş bildirdi: “Arkadaşınıza katılıyorum” dedi.
Özetle şunu düşünüyorum: “Bir kadının bir adamdan –sevgilisi, kocası olsa bile-, aralarında ortak bir karar yokken hamile kalıp, adamın itirazına rağmen doğurmaya kalkmasını ‘aşağılık ve bencil’ bir davranış olarak tanımlıyorum. Bir adamın da karısını, sevgilisini aldatmasını yine aynı şekilde ‘aşağılık ve bencil’ bir davranış olarak sınıflandırıyorum. Hele bir de bu cibiliyetsiz (çok severim bu eski tanımı, haydi bilmeyenler açın sözlüklerinizi) eylemi yaparken, korunmayarak dişi eşinin sağlığını tehlikeye atmasını ve üstelik kendi başına bin bir tür rezil bela açmasını daha da zavallıca buluyorum”.
Bu kelimelerle ve özet olarak bunları söyledim. Tabii ki sunumdan sonra tüm kanuni, tıbbi ve ahlaki endişeler bir yana bırakıldı, üstüne bir de dedikodu yapıldı. Konu dolaştı geldi Deniz Akkaya’ya…
Pakize Suda, dişi eşi kendinden habersiz hamile kalan bir adamın “tecavüzle hamile kalan bir kadından farkı olmadığını” söylüyor. Çok haklı.
Kimin hakkı var, bir insana istemediği/hazır olmadığı/hazır olmadığını düşündüğü bir sorumluluğu yüklemeye?
“Hadi diyelim, konuşuldu, anlaşıldı, kadın erkeği bütün sorumluluklardan azat etti, doğurdu. Mahalle baskısı o adamı ne hale koyar bilir misiniz? Çocuğunu istemeyen adam! Hayatı kayar vallahi. Babalık bunun yanında daha kolay.” diyor Suda.
Çünkü insanoğlunu “baba” yapan şey sosyal hayat. Öyle annelik gibi içine doğmuyor bir anda hormonlarla, karnında kıpırdayan bir şeyle gelip yerleşmiyor bir yerlerine. Günün birinde, sağ omzunun orası çocuk diye sızlamıyor bir erkeğin.
Pakize Suda’nın 17 Mayıs tarihli köşe yazısından bir alıntıyla noktalamak nükteli olacak:
“Bir çocuğun dünyaya gelmesi için kadının varlığı şarttır. Etiyle, sütüyle, kanıyla, canıyla, ismiyle, cismiyle.
Erkeğinse bir tek spermi lazım.
O da ibadullah her yerde!
Parayı bastırıp alıyorsunuz, çatır çatır doğuruyorsunuz.
Erkeğin baba olmak için bir kadına ihtiyacı var. En azından kiralık bir rahme.
Bir şekilde eline bir yumurta geçirdi diyelim, ne yapacak onu?
Kavanoza koyup seyredebilir ancak!
Kadınsa spermi aldı mı gerisini kendi hallediyor.”



ORTADAN ORTAYA KARIŞIK

* Ömür Gedik ve hataları
Sustum sustum, artık hatalar daha büyük başlara dokununca duramadım. Medya camiasında bir sürü abla gibi, bir şekilde peydahlanan, kendi kendine mitoz bölünmeyle çoğalan kişilerden yeterli miktarda var. Eh, bu ablamız da sonradan chantör olan doktor sevgilisiyle iyice prim yaptı.
Neyse kimliğini tanımlamayı bir kenara bırakalım… 30 Temmuz 2009 tarihli köşesinde bir başlık atmış ve Freddy Mercury’i diriltmekten bahsetmiş. Grubun adı da “Quenn”… Hata hem başlıkta, hem yazı içinde.
Koskoca “Queen” olmuş “Quenn”…
Birkaç yazarda daha bu kadar sık ve vahim imla hataları görüyorum. Acaba diyorum, bu insanlar köşe yazarı “oluverdikleri” için, bir editör kontrolünden geçmiyor mu yazıları? Her bir şeyi bilir mi kabul ediliyorlar?
Yoksa bu aralar Hürriyet gazetesinin editörleri yaz rehavetindeler mi? Çünkü en çok imla hatasını Hürriyet’te görüyorum.
İnsanlık halidir, makul miktarda olduğunda göz yumulur amma velâkin…
Nedendir bilinmez ama lokantada önüme serilen Amerikan servisinin üstündeki hataları bile düzelten ve hatta zamanında, bu şekilde bir PR işi alan beni, çok rahatsız ediyor bu hatalar…

* Yakışıksız Atatürk sorusu
Geçen hafta sormuştum. Bazılarınız foruma yazmak yerine, cevaplarını maille yolladılar. Herhalde sayfanın yeni düzenine alışamadınız. Gördüğüm şudur ki, herkes durumun farkında.

Açık öğretim Lisesi sınavından sorulan bir soru herkesi şaşırttı. Söz konusu olan Milli Eğitim Bakanlığı tarafından, T.C. İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük I. Dersi için hazırlanan 11. soru.
Sorunun cevabı C şıkkı. Ancak cevap şıkları sınava giren birçok öğrenciyi ve velilerini rahatsız etti. İstanbul Büyükçekmece Recep Güngör Lisesi’nde sınava giren öğrencilerden İpek B. “ Bu soru Atatürk’e yapılmış bir hakarettir. Atatürk, mandacılıkla, hayalperestlikle, maceracılıkla bu ülkeyi kurtarmadı.”
Okuldaki öğretmenlerin de tepkisini çeken soru için, velilerden biri dava açmaya hazırlanıyor.
Haberi veren Habertürk gazetesi (17 Mayıs 2009) bakalım takip edecek ve sonucu da bildirecek mi? Takipteyiz!

(Tarih 31 Temmuz ve hâlâ bir şey yok.)

NE DEMİŞ?
Akşam yazarı çitos Tuğçe Tatari, “Kadın veya erkek fark etmez yeter ki cüzdanı dolu olsun” başlığını atmış yazısına ve sayfasının salonunda eşcinsel kulübü Tekyön’ü anlatmış. Malum yavrucuk ilk defa gitmiş…
Neyse kendince kıyak geçmiş ve adres falan belirtmemiş; “Orada kendi dünyalarının keyfini yaşayan insanların huzurunu bozmak” istememiş çünkü.
Sayfasının arka odasında ise “Lavabo diyenin dili tutulsun” başlığıyla güzel bir konuya değinmiş. Benim de çooook dalga geçtiğim bir konudur.
Regl olunca, hastayım diyenler, tuvalete gitmek için “lavabo nerde?” diye soranlar… Sanki lavaboya işeyecek!
Neyse Tuğçe evladımız sonrasında yorum yapmış; “Gün geçtikçe köylüleşiyoruz. Ayıp nedir onu bile şaşırdık. Hanımlar ve beyler, tuvalet demek ve tuvaleti çiş-kaka yapmak için kullanmak ayıp değildir.”
Duydunuz mu “köylüleşiyormuşuz”!!!
Vah zavallım, kendini aristokrat zannediyor da, çıktığı kabuğu beğenmiyor…

NE YAPMIŞ?
Akşam Pazar günü eklerinin çitos (Cheetos) yazarı Yiğit Karaahmet, ilk defa düzgün bir yazı yazmış. Kendi içinde bütün, eğlenceli, gündemi yakalayan…
Arşivden açıp okuyunuz…
“Türbanlı Yiğit, karşı mahallede”, 19 Temmuz 2009.


21 Ağustos 2009

Hiç yorum yok: