24 Aralık 2009 Perşembe

69- Sadakat / sizlik

Yaz geldi, aşk geldi, aşka geldik. 
Neden bilinmez, bütün köşe yazıları aşka, ilişkilere dokunuyor. Aldatma / aldatılma konuları çok daha fazla gündemde. Ya da bana öyle geliyor, tipik bir algıda seçicilik durumu… Üstüne bir şeyler karaladım ya, gözüm hep konuyu genişletecek diğer kaynakları görüyor.
Siz de boş durmadınız: laf atanlarınız oldu, bir forum yazarımızın dediği gibi “okuduğunu anlamayan okuyamayan-yazarlar” oldu, hikâyeyi bana etiketleyenler oldu.
İşte açıklama: Benimle alakası yok, Betül Mardin söylemiş bir röportajında, ben yorumladım.
Şimdi de, bir başka merciden görüşler sunuyorum.
Kimseye yormayınız, sadece okuyunuz.
Can yakan veya canı yanan olmuşsanız, kendi içinize göz atınız.



PS. Sitemiz yenilendi, arşiv yazılarının bir bölümü buraya taşınıyor. Artık eskisi gibi, arşivde son 10 yazıyı görmeyeceksiniz. Hâlâ bir sürü sorun var, kullandıkça ortaya çıkıyor ve düzeltiliyor. İmla hataları – ki benim en çok takıntılı olduğum şeylerdir- tonlarca yazılarımda. Buraya aktardığımız program desteklemiyor ve düzeltilmesi zaman alacak. Sabrediniz…
Başka güzellikler de var, yazıları bir sürü sosyal iletişim “şeyinden” paylaşabiliyorsunuz. Keyfini çıkarınız…


ORTADAN ORTAYA KARIŞIK

* “İki cinsin motivasyonları farklı”

Kognitif ve Davranış Terapileri Derneği Başkanı, ilişki terapisti Prof. Dr. Mehmet Sungur, son kitabı “Sen, Ben ve Aramızdaki Her Şey” sebebiyle röportajlar veriyor. Birkaç röportajından kolaj yaptım ortaya karışık. Afiyetle buyurun…

“İnsanın gözünü yakalayan çok şey olur ama gönlünü yakalayan iki-üç şey vardır. Ve hepimiz, aşkın bir görme kusuru olduğunu biliyoruz.”
“Masallarımızın kahramanlarından vazgeçiyoruz ama masallarımızdan asla vazgeçmiyoruz.”

Sadakatsizliğin çeşidi çok, cinsellik sadece bir kısmı. Chatleşme, sanal seks vs. sadakatsizliğe yol açabilecek risk etkenleri. Kadınlar mevcut ilişkilerinde umudun azalması, heyecanın yok olması, hâlâ beğenildiği, sevildiğini hissetme amacıyla aldatıyor. Erkeklerde ise yanlış bir algılama var: Erkeklerin cinselliğe kadınlardan daha fazla ihtiyaç duydukları gibi… Özetle söyleyebilirim ki tüm acılara rağmen birlikte kalmayı tercih eden ve sorunları aşmak için el ele veren çiftlerin bir kısmı daha sadık ve daha sevecen olabiliyorlar. Hatta bu yeni süreçte ilişkileri eskisinden daha tatmin edici olabiliyor.

— Sadakatsizlik ve aldatma ayrı kavramlar mı?
Eşanlamlı değiller aslında. Üçüncü kişilerle yaşanan duygusal ve/veya fiziksel bir ilişkidir sadakatsizlik. Sonuçta birlikteliğin beklenti ve standartları çiğnenmiş olur. Aldatmaysa sadakatsizlik sonucu kaçınılmaz olarak ortaya çıkan, çeşitli yalanlar ya da dürüstlük sınırları dışında kalan söylem ve davranışları içerir. Kimse partnerini aldatmak amacıyla sadakatsizlik yapmıyor. Sadakatsizlik bir seçim, aldatmaysa bu seçimi izleyerek ortaya çıkan sürecin kaçınılmaz bir parçası.

— Sadakatsizlik ne zaman başlar?
İlişkilerde ‘ben’leri koruyarak ‘biz’ olmak önemli. Sadakatsizlik ise ‘biz’i yok etme riskini göze almaktır. Fakat çoğu kişi, “Nasılsa duyulmaz” diye, bunu göze almadan, sadakatsizlik yapıyor. Daha çok erkekler böyle davranıyor çünkü sevgiyle aşkı, aşkla seksi birbirinden daha net çizgilerle ayırıyorlar. Sadakatsizlik yapan erkek, karısını, sevgilisini sevmediğini düşünmez, onu durumdan ayırır.
(…)
Sadakatsizliği değerlendirirken, kibirden kurtulmak lazım. Sadakatsizliğe rağmen ilişkisine devam edenlere “onursuz” diyenler, kendi başlarına geldiğinde gidemezler…
“Sadakatsizlikle karşılaşırsam ilişki biter” diyenlerin oranı yüzde 90’dan fazla. Ama sadakatsizliğe uğrayanların yüzde 60-75’i ilişkisine devam ediyor.
Gidemiyor çünkü bu ilişki için çok yatırım yapmış. Birine bu kadar yatırım yaptıktan sonra gitmek kolay mı? Ekonomide buna ‘batık maliyet’ denir. İnsanın bir karar verirken, ilerideki avantaj ve dezavantajları da düşündüğü sanılıyor. Oysa insanlar karar alırken, geçmişte bu karar için yaptıkları yatırımlara bakıyor.

— Sadakatsizliğe uğramak nasıl bir acı?
İnanılmaz bir acı. İnsanı alt üst eden, güven duygusunu ortadan kaldıran bir şey.

— Ne gibi kayıplara neden oluyor?
Sadakatsizliğe uğrayan kişide kimlik kaybı oluyor. ‘Özel’ olma duygusunu yitiriyor, kendine saygısı yok oluyor. Adalet duygusunu, amaçlarını ve yaşama isteğini kaybediyor. Başkalarıyla bağları kopuyor, yalnızlaşıyor. Kendini suçluyor. Utanıyor. Ama sadakatsizlik yapanın da kayıpları var.

— Sadakatsiz neler kaybediyor?
Özür dışında ne yapabileceğini düşünüyor, çaresizlik yaşıyor. “Her gün aynı konu açılıyor, ne zaman bitecek bu” diyor, “Sadece ben mi sorumluyum” diye öfkeleniyor. Yalnız kalıyor. Suçluluk ve utanç duyuyor. Umutsuzluk yaşıyor.

— Sadakatsizliğe uğrayan neler yapmalı?
Krizin aşılması gerek. Ağır bir travmayı geride bırakmak için, yaşanan travmayı anlamlandırmak, bütün resmi görebilmek gerekir. Sonraki aşama ise affetme ve güveni kazanma aşamasıdır. Affetmek, olayı unutmak değil, bir karardır. Bazen, affedersiniz ama ilişki biter. Bundan sonraki hayata devam edebilmek için bu gereklidir. Acılardan ders çıkarmak önemli. İnsanlar bazen öğrenmiyor, aynı yanlışı yapmaya devam ediyor. Hayat bütün yanlışları yapacak kadar uzun değil.


* “Kadınlar, toy çocuk değil, erkek sever”
Richard Gere röportajı, 7 dakikada yapılmış olsa da, herhalde hafta sonunun en çok okunanlarından biridir. O 7 dakikanın içinde, 35 defa “karım” kelimesi geçiyor. Sürekli “biz” diyor. Belli ki mutlu ediyor “eşini” Gere ve mutlu ediliyor karşılığında da. İlişkilerin bir alışveriş mantığında olması yanlıştır ama aslında hep bir alışveriştir ilişkiler. Bazen uzun süre verirsin, sonra bir gün almaya başlarsın. Sabrın varsa…
Tabii en sağlıklısı dengeli olanı.
Özetle şöyle anlatmış ilişkisini Richard:
“Görünüşümden dolayı değil ama eşimden dolayı özgüvenim çok yüksek. Zaten bu yüzden birlikteyiz, beraberken kendimizi güçlü ve özgüvenli hissettiğimiz için. Biz sağlıklı yaşayan insanlarız.”

* İşte size bir Atatürk sorusu!
Cevaplayın, haftaya sonuçları açıklıyorum…
Aşağıdakilerden hangisi Atatürk’ün kişisel özelliklerinden biridir?
a- Hayalperest oluşu
b- Maceracı oluşu
c- Mantıklı oluşu
d- Mandacı oluşu


selcencosmoz@gmail.com


21 Temmuz 2009

Hiç yorum yok: