24 Aralık 2009 Perşembe

68- “Herkes aldatırmış!”

“Erkek arkadaşım çok oldu. Türk de, ecnebi de. Hiçbir şey fark etmiyor. Hepsi muhakkak aldatıyor. Söylemiyor sana. Hep sen sonradan öğreniyorsun. Kırıcı ve yorucu olan o.”
diyor.
Susuyorum…
“Çok iyi başlıyor. Her şey harika gidiyor. Ağaçlara, uçaklara binmiş gibi oluyorsun. Birkaç defa olunca muhasebesini yapıyorsun. Şu camın önünde çok beklediğimi bilirim. Bir de yakalanmaları çok acı oluyordu. Görüyorum beni aldatacaklarını suratlarından… Ama bitiyor.”
Böyle demiş Betûl Mardin, 19 Nisan Pazar günü Habertürk gazetesinin ekine verdiği röportajda.
Düşündüm de düşündüm üstüne.

IN A SINGLE RELATIONSHIP
Ye, iç, yat…
Sonrasında kocaman bir hiç.
“İşte ben buradayım, yanındayım” deyip duruyor.
Anlatamıyorum, senin önemli değil nerde olduğun, beni tercih ettiğini mi göstermeye çalışıyorsun? BEN SENİN YANINDAYIM. Ben kaldım. Ben affetmeye çalışmayı tercih ettim.
Arkasından numaralar. Sosyal iletişim sitelerine kendi profillerine yazmalar: “In a relationship” diye, kim olduğunu söylemeden. Belli amaç: Kuş uçmasın. Salak kuş bu kuş, uçar mı? :)
Sonra baktın kızdan tepki yok, aynen kaldırmalar. İçinden gelen bir şey değil çünkü. Aşkınla taşan bir şey değil bu.
Ben de diyorum: “In a single relationship”. Ben tek başıma bir ilişkinin içindeyim diyorum yani, mealen…
Bir arkadaşım (erkek) yazmıştı “evli” diye medeni durumuna, biliyordum, evli değildi. Sordum nedendir, niçindir diye. Deli gibi aşığım dedi, evlenmek istiyorum, hatta kendimi ona öyle bağlı hissediyorum ki, gerçek gibi geliyor dedi.
İşte bu his sanırım içinden taşan insanın.
Aylarca anlattım, yıllarca yazdım.
Nereye kadar?
Haydi boşverelim bu geyikleri, Betûl Mardin’i yorumlayalım biz, en güvenlisi. 


NE DEMİŞ?
Hande Yener vermiş bir yere röportaj…
Demiş ki: “Kasap prodüktörlerin mutlaka şarkıcıyla beraber olma çabası oluyordu. Bana öyle bir teklif gelse, kendimi keserdim. En azından bu suratına bile bakılmayacak insanların koynuna girmem.”
Yani suratlarına bakılacak olsa, hani şöyle biraz eli yüzü düzgün bir prodüktör olsa, girecek o yatağa…

NE YAPMIŞ?
Öncelikle gençlerin ve sonra da biz orta yaşlıların  arasında popüler olan MNG mağazasına girdim aylar sonra. Hem de yanımda, ayaklarının altında cennetim. Öyle komik bir gözlük gördük ki, takıp bir kare “fotoğraf çekinelim” dedik. Hemen geldi kıyafet servisi yapan eleman, “Hamfendi,  fotoğraf çekemezsiniz.”
Ve şöyle gelişti durum…
Ben- ….
Abla- Hamfendi fotoğraf çekmek yasak.
Ben- Peki yazılı bir belge görebilir miyim?
Abla- Tabii, müdürüme haber vereyim.
Ben- Bekliyorum.
5 dakika sonra…

(Müdürüyle birlikte gelir)
Abla- Maalesef yazılı bir belgemiz yok ama bize söylenen budur.
Ben- Peki bu gözlük benim olsaydı, değerli mağazanızın içinde fotoğraf çekebilir miydim?
Müdür- Evet.
Ben- Yani sadece şu an için bu gözlüğe sahip olmadığım için yasak.
Müdür- Evet.
Ben- Peki biz bu gözlüğü satın alalım, fotoğraf çekelim. Sonra iade ederiz faturasıyla. Tabii bu arada sizin adınızı da alalım…

İlk fırsatta bu mağaza zincirinin daha üst müdürleriyle konuşup sizi bilgilendireceğim ve pek tabii mağaza müdürünün adını da yazarım.

NE OLMUŞ?
Beyoğlu’nun güzide café’lerinden Pia’dayız. Yüksek mi yüksek eğitimime devam ettiğim arkadaşlarla oturup, “Olay Yeri, Medya ve Suçlu Profili” makalesi üzerine çalışacağız. Benim ara ara röportajlar için tercih ettiğim bir yerdir Pia, hele o üst kattaki yekpare masası. Her zaman da üzerinde “Rezerve” yazar ve ben kaldırır otururum. 
Bir masaya 5 kişi, 3 bilgisayar yerleştik. Bilgisayar ekranlarının ardından birbirimize bakarak, yiyip içerek, çalışıyor, kaynak tarıyor, yazdığımız yerleri okuyoruz.
Bu kadar giriş yaptım ama konuyu kestirmeden bağlayayım. Nedendir bilinmez canım çekti, menemen sipariş ettim. Bazı sağlık düşmanlarının yaptığı gibi olmasın diye de, özellikle belirttim, soğansız diye. Bir menemen geldi, yumurtadan eser yok, peynir niyetine kaşar peyniri tercih edilmiş, o güzelim tadını domatese veren yeşil biber yok, yerine miniminnacık kesilmiş tatlı kırmızı biberler ve bol bol salça. Menemen salça kokuyor resmen.
Aşçı yaratıcılığını yanlış yerlerde zorlamış ama en azından soğansız dediğin zaman anlayacak kapasitede.
Açlık insana bu zevksizlikleri yediriyormuş, üstüne bir de kötü servis...
Nerde Pia’nın o eski güleryüzlü çalışanları, kötü yaptığı işi şevkle düzeltmeye çalışan elemanları…
Gözlerim de aradı, midem de…



selcencosmoz@gmail.com


13 Mayıs 2009

Hiç yorum yok: