18 Ağustos 2008 Pazartesi

54- Zümrüdüanka

Bir röportaj sonrası, Nevzat Karataş’la konuşuyoruz. Nevzat, VIP bir turist rehberi. Kendisinin en son misafirleri Harry Potter Zümrüdüanka filminin yaramaz ikizleri Fred ve George Weasley karakterlerini canlandıran James ve Oliver Phelps ve Potter’ın ilk sevgilisi Cho Chang’i canlandıran Katie Leung. Yanlarında ise Potter’cıların belki de tanıdığı ama basında fazla yer almamış bir Türk oyuncu: Tolga Safer.
Üstelik Safer, Harry Potter ve Ateş Kadehi seçmelerinde yönetmen Mike Newell’ı etkileyerek kitapta olmayan bir karakterin, Karkaroff’un yardımcısı rolünü kapmış.
Röportaj (benim yaptığım, büyük bir dergi için) ve fotoğraflar (benim çektiğim) bittikten sonra Gümüşsuyu’nda en sevdiğim yazı mekânlarımdan biri olan Park Café’de oturmuş laflarken…
Konu zümrüdüanka’nın imlasından başlıyor, TDK bitişik imla gösteriyor, oysa benim zihnimde kalan zümrüd-ü anka şekli. Görüyoruz ki, benimki eski imla. Tabii TDK Güncel Sözlük’te anlam manlam bulamıyoruz. Oysa kendi bilgilerimizi genişletmek isteğindeyiz. Hani Kaf dağında yaşar, yaşlanınca kendini yakar, küllerinden doğar, Phoenix de denir diye anlatıyorduk.
Sonra Nevzat Kaf Dağı hikâyelerine devam ediyor. “Promete, Zeus tarafından Kaf Dağı’na zincirleniyor, bir kartal her gün gidip ciğerinden bir parça koparıyor. (Ben bunu yazıda kullanacağım diyorum.) İnsanlık için kendini feda ediyor, çok acı çekiyor, her gün ciğerinin bir parçası yeniyor, yine de vazgeçmiyor, boyun eğmiyor. Dosdoğru bir adam. Yaşar Nuri Öztürk yıllar önce ‘Bize yeni Promete’ler lazım’ diye yazmıştı. ”
S- Ya karaciğer olduğunu belirtsem mi?
N- Yok anlar insanlar, belli akciğer olmadığı. Bak unutma, karaciğer motor organdır. Hani denir ya, ciğeri beş para etmez diye.
S- Neden ciğerini yiyor kartal Promete’nin?
N- Ben de cevap olarak diyorum ki sarışın gitti, bütün motivasyonum bitti.
S- Sen de ne istediği bilmiyorsun Nevzat, ben sana demedim mi, karşılık ver kıza.
N- Şaka yapıyorum, sen varken insan bakar mı başkasına?
S- Ben tokum bunlara arkadaşım, Promete daha ilgimi çekiyor. Haydi Promete’ye!
N- Ama Promete’nin ciğeri kendini yeniliyor. Ciğer kendini yenileyen tek organdır. Çünkü kalbini yese, hemen ölür, dalağını yese, beynini yese ölür hemen. Hâlbuki ciğer kendini yeniledikçe acı da yenileniyor. Sonsuz bir işkence yani…
S- Yani tam bir Sisifos Söylencesi. Ama bütün hücreler belirli aralıklarla kendini yenilemiyor mu zaten... Dolayısıyla bütün organlarımız da yenileniyor, hepsinin farklı bir aralığı var.
N- Demek istediğim şu: parmağın koptu mu yerine çıkmıyor. Eksik olanı tamamlıyor ciğer, ¼’ü bile kalsa kendini tamamlayabiliyor.
S- Tamam, şimdi anladım. Sonra Promete’yi de gelmiş Herkül kurtarmış.
N- Evet, kartalı öldürüp…
S- Neden Kaf Dağı’na zincirliymiş Promete?
N- Hikâye uzun. Dünyadaki nimetler, tanrılar ve insanlık arasında paylaştırılacak. Sembolik olarak bir boğa kesilecek, bir pay insanlığın, bir pay da tanrıların olacak. Bunu kim yapacak diye tartışırlarken, dürüst bir şahsiyet arayışına giriyorlar ve dürüstlük timsali olan Promete’yi seçiyorlar. Promete boğayı kesiyor ve iki pay halinde ayırıyor. Bir tarafa hayvanın etlerinden sıyrılmış kemiklerini, üzerine de iştah açıcı yağları koyuyor. Diğer tarafaysa hayvanın löp etlerini koyup üzerineyse iğrenç bağırsak, işkembe, deri gibi parçalarını koyuyor. Zeus bir payı tanrılar için seçecek, kalan da insanlığın olacak. Zeus iştan açıcı yağlara aldanarak kemikleri seçiyor. Ve ana pay da insanlığa kalıyor. Buna çok sinirlenen Zeus, insanlığın elinden ateşi alıyor. Ki bu etleri pişirip yiyemesinler. İnsanlık derin, berbat bir buzul çağına giriyor. Rahat duramayan Promete Olimpos’tan bir rezene sapının içinde tanrılardan ateşi çalıp insanlığa getiriyor. Ve insanlığı kurtarıyor.
S- Zeus çıldırıyor…
N- Ve Promete’yi Kaf Dağı’na zincirliyor.
S- Kime olsun Promete’den sonra?
N- Haydi sarışına olsun…
S- Haydi sarışına!
S- Sen Pandora’yı da anlatacağım diyordun. Pandora’nın hepimizin bildiği klasik hikâyesinin Promete’yle ilgisi ne?
N- Çünkü Pandora’nın yaradılışı Promete yüzünden… Zeus Promete’yi cezalandırmakla kalmıyor, onun yüzünden insanlığın başına bir belayı musallat ediyor: Pandora.
S- Yahu neresi bela? Biz yıllarca Pandora’nın kutusu oynadık. Üstelik Pandora’nın insanlıkla ilgili hikâyesi gayet ders verici. İnsanlara duyguların ve onlara tutunmanın önemini anlatıyor.
N- Pandora tatlı bela. İlk kadın ve kelime anlamı tanrılardan armağan demek. Zeus tarafından yaratılıyor. Her tanrı ve tanrıça çekici, baştan çıkartıcı, etkileyici bütün özelliklerini Pandora’ya veriyor. Mesela Afrodit çekiciliğini, Hermes yalancılığını, Apollon tehlikeli bilgeliğini… Ve güzeller güzeli, çekici mi çekici, şirin mi şirin Pandora Zeus tarafından yaratılıyor. Ayriyeten bunun eline bir kutu veriliyor.
S- İşte geldik benim meşhur kutuya… :)
N- İçine o güne kadar dünyanın başına gelmemiş bütün felaketler yokluklar, yolsuzluklar, savaşlar, kuraklık, deprem, yalan, riya… vb.
S- Desene yeni meclisimizin ilerde başımıza getirecekleri… İşte bizim de kendi Pandora kutumuz. Bilançoyu veriyorum: “20 Apo, 20 Barzani, 90 Fethullah ve 120 hortumcu.” :)
N- Senin örnekler Pandora’nın kutusunun yanında hiçbir şey değil! Çünkü bir kutu bir kadına teslim edilmiş ve denmiş ki “Sakın haaaa, açma!” Ama açacağını biliyorlarmış, çünkü o bir kadın.
S- Kutulara kim meraklı? Kadınlar mı erkekler mi? :)
N- Burada kutuya meraklı bir kadın yok, kutuyu açan bir kadın. :)
S- Tarih baştan doğru yazılmış demek ki, sonradan karışıklık olmuş.
N- Promete, Zeus tarafından Kaf Dağı’na yollamadan önce kardeşine bir nasihatte bulunmuş, “Sakın ha” demiş, “tanrılardan bir armağan alma”. O da bir anlamda yazılmışı yaşadığı için Pandora’yı kendisine yollayan Zeus’un kardeşinin nasihatlerine rağmen reddetmemiş, çünkü reddedilecek bir kadın değil Pandora, tüm kadınlar gibi. Gerçi ben sarışını biraz önce reddettim.
S- Hahahaaaa…
N- Hakikaten çok zor bir şeydir bir erkek için bir kadını reddetmek. Acı verir.
S- Sen demek ki bu yüzden bütün işkencelerime katlanıyorsun…
N- Elbette! Ailen de okuyordur şimdi.
S- Evet, muhtemelen.
N- Tabii ki o bir kadın, dünyaya indiğinde kendisine söylenenin tam tersini yapıyor.
S- Yorum katmasan olmaz mı… Allah Allah…
N- Kutuyu açtırsaydık keşke.
S- Haydi geç kutuyu, sayfam doluyor, daha yazacak çok şey var.
N- Merakına yeniliyor ve kutuyu açıyor. O zaman kadar dünyada olmayan bütün bu felaketler ve rezillikler dünyaya saçılıyor. Tabii hikâyenin sonunu başta anlattık, şimdi nasıl bağlayacağız.
S- Aslında başladığımız yerden bağlayacağız. Zümrüdüanka’nın hikâyesini yazarak. Onu da ben anlatacağım. Ama başka bir zaman…



selcencosmoz@gmail.com

Hiç yorum yok: