18 Ağustos 2008 Pazartesi

48- Kalp kemik değil, kaynamıyor

Ve ben sana şöyle diyeceğim:
“Kalp kemik değil baba, kaynamıyor.”

Ondan sonra bomboş meydanlardan geçeceğim.
Yeniden kendimi dik, sırtımı pek tutana dek…
Onlarca yaraları iyileştireceğim.
Hepsini de kendi başıma.

“Yalnızsın sen çok” dedi biri bugün bana. Korktum, dışardan o kadar görüldüğü için. Çünkü yalnızlık beni değil başkalarını korkutuyor.
“Evet, yalnızım” dedim, “ama bir başına değilim hayatta.”

Ve ben sana şöyle diyeceğim: “Daha kaç kere bırakacaksın beni?”

Sonunda ilk ve son defa gideceğim ben de…
“Çünkü kadın gideceğini söylemez. Söylediği zaman da gitmeyecektir.
Önce kadının ruhu uçar gider aşkın üzerinden, sonra yavaş yavaş tıkanırlar, boğulurlar, yarı yolda kalırlar.” (1)

“6. His filmindeki soğuk nefesli insanlar ortaya çıkar. ‘Onlar ölü olduklarını bilmiyorlar’ der birisi.
Kadın da, erkek de bilmez. Ama önce kadın anlar.
Adam hâlâ kadının kalacağını çünkü kendisini çok sevdiğini düşünür. Ne maharetler gösterip de kendini bu kadar sevdirmiş olduğunu düşünmez.
Kadın gideceğini söylemez. Söylediği zaman da gitmez. Giderse sessizlik içinde gider. Gidememişse ya hâlâ seviyordur, ya 6. His’in soğuk nefesli insanları…
Anlasanıza, gidemeyecek kadar ölüdür yani. “ (2)

Sonunda ilk defa ve son defa gideceğim ben de.
Sana anlatacak bunu saman rengi kâğıtlara yazılan, bir ucu mühürlü mektuplar.
Ben susacağım.
Yıllardır susmadığım kadar susacağım.
Söylenecek hâlâ çok şey olduğu halde susacağım.

Birisi, hiç tanımadığım birisi fısıldayacak kulağıma…
“Karar vermek zor şey abla. Verdikten sonra derin bir nefes alıyorsun. Neden biliyor musun? Bedeline razı oluyorsun”.

Sonunda ilk defa ve son defa gideceğim ben de.
Ve susacağım.
Yıllardır susmadığım kadar…
Kendime söyleyecek tek bir sözüm kalmayana kadar…

Ve ben sana şöyle diyeceğim: “Ayrılık nedir biliyor musun? İnsanın içini dökmekten vazgeçmesi ayrılık!” (3)

Işık arayışın seni kör edecek sonunda. Hayatını boşa geçirdiğini anlayan Quasimodo’nun Kardinali olacaksın. Bense bir Quasimodo edasıyla onun repliklerini mırıldanacağım…

“Acınacak haldesin ama sana acımıyorum. Seninki senin seçtiğin ve senin sonuçlandırabileceğin bir işkence.”

“Affet beni. Düşman olmayalım, yabancı olalım” diyeceksin çok geç kalmış bir vakitte, tüm sözlerin, inceliklerin kutulara kilitlenip en derin denizlere atıldığı o topal sabahta.
Olmayacak tekrarı hiçbir şeyin, yap-bozu olmayacak, sağlaması, temize çekmesi olmayacak.
Çok geç kalınmış olacak.

“Hata bende, onun için dünyayı bir kenara koydum ama ikimiz için bir dünya yaratamadım” diyeceksin.
Fark edeceksin, tüm sevdiklerinden uzak olduğunu, zaman sebepleri silecek, hatırlamayacaksın nedenleri…
Acıyacak için, ölesiye acıyacak.

Ve ben sana şöyle diyeceğim: “Geçti sanıyorsun, bitti. Ama geçmiyor, bitmiyor.”

“Sen benim alnımda yazılısın. Sen yoksan, kaderim de yok” demiştin ya, yok artık kaderin. Kimse sana rağmen, seni böyle sevmeyecek. Biliyorum, bunu bildiğim için elimi uzatıyorum sana. Artık yardım etmek için değil, veda etmek için.

Sahi kalp kendini yeniliyor mu?
Bazen herkese, her şeye rağmen özlüyorum.
Çünkü bazen, doğru şeyi yapmaktan bile yorgun düşüyorum.
Çünkü bazen, dilim dolanıyor, tökezliyorum, bazen korkuyorum, güvenin böylesine kolay, böylesine acımasız katledilmesinden, bazen yarım kalıyorum, tüm fosforlu ışıklarım tepemde yanıp sönerken, bomboş aydınlıklardan geçiyorum.
Uzundur yürüyorum bu yolu. Yalnız… ama tek başıma değil.
Ağır ağır yürüyorum.
Bu yolu…
Sonuna geldik…

Çünkü önce kadının ruhu uçar gider aşkın üzerinden…

“İtinayla ilişkiler bitirilir.
Öfkeyle aşklar dindirilir.
Hoyrat sözlerle gururlar delinir.
Yalanlarla dostluklar kurşuna dizilir.
Umarsızlıklarla, yanlış öncelikler, özensizliklerle evlilikler boğulur.
İtinayla intihar edilir.” (4)

Çünkü bir gün, yolun sonunda kalp özgür hissedecek.
Biliyor musun, en çok sevgiden korkuyorlar bu dünyada.
Oysa dünyanın sonunda bize tek kalan da o değil mi?

Sahi kalp kendini yeniliyor mu?
Kaç günde, kaç haftada, kaç ayda? Cildim 14 günde yeni hücrelerle temizlenecek.
Ya kalbim?
Kaç günde, kaç bedende, kaç haftada, kaç ruhta, kaç ayda, kaç kaçışta…

Ve ben sana şöyle diyeceğim: “Ayrılık… İpi kopmuş boncuklar gibi yollara döktüğü gözlerini, birer damla düş kırıklığı gibi toplaması içine.” (5)

Yürekleri hafiflesin diye sevdiğim insanların, gidiyorum o eskiden sevdiğim adamın yüreğinden. Dizlerim titriyordu uzun zamandır. Kırdım ayak bileklerimi. Tanrı başka kadınlara ortalama sevdalar hediye etti. Bana bu ortalama sevdaların mutsuz erkeğini sevmek düştü. Kara, mutsuz bir ağaç ne bilsin bahar olmayı, çaputlarla bezenmeyi… O ağacı sökmesinler diye kökünden, bulut olmaya karar verdim. Üstünde ağlayıp, yeşil dallar açtıracağım sandım. Oysa gücü yok sevdiğimin, çok korkuyor. Elleri terliyor… Kıyamadım…
(6)

Ve kendiminkini saklı tutacağım…
“Çünkü çok kolay senin için… Yalanlar… Ben kendiminkini saklı tutacağım. ” (7)
İkimizin arasında kalsın diye bile anlatmayacağım kimseciklere…

Sonra kanayacağız, katlanacağız, burnumuz koku almayacak, tüm cevapları sessizlikte arayacağız, yürüyeceğiz, büyüyeceğiz, omuz silkip devam etmeyi öğreneceğiz, anlayacağız, vakit kaybetmemeyi öğreneceğiz, seveceğiz…

Seveceğiz günün birinde, biliyor musun? En azından ben… Seni bilmem ama. Çünkü senin acın gitgide katlanacak, bunu biliyorum. En fark etmediğin anda, saplanacak korku yüreğine, sınırsızca yalnız olduğunu, hayatta yanlış önceliklere sahip olduğunu anlayacaksın, eksik hamleleri yaptığını.

“Şimdi anlıyor musun gidişinin neden ayrılık olmadığını,
Bir yaprağın düşmesi kadar ancak, acısı ve ağırlığı olduğunu.
Bir toplama işleminin sonucunu yazmak gibi bir değer taşıdığını.
Boşluğa bir boşluk katmadığını, kar yağdırmadığını yaz ortasında....” (8)

Ne garip değil mi? Sevgi bile kalmıyor geriye.
Sadece seni son gördüğüm o güneşli “adaletli” gün kalıyor. Ve senden çekilen hayatı görüyorum. Omuzlarının düşüklüğünü, başının eğikliğini, sesinin çıkmayışını…
Seni böyle hatırlayacağım bundan sonra.
Yaşamayan biri olarak.
Gördüm çünkü yaşamadığını.
Hayatın senden el çektiğini.

Ne mi yapacağım bundan sonra?
Yaşayacağım.
Yine eskisi gibi, dibine kadar.
Her şeye inancımı yenileyeceğim.

Seni böyle hatırlayacağım bundan sonra. Yaşamayan biri olarak.
Senden el çeken hayatım bana geri döndü çünkü.
Sana emanet verdiğim hayatımı geri aldım.
Emanete saygı göstermeyen hak etmez daha fazlasını.

“Ne mi yapacağım bundan sonra?
Ayak izlerimi silmek için sana gelen bütün yolları tersinden yürüyeceğim önce.
Şiir yazmayacağım bir süre,
Fotoğraflarını güneşe koyacağım, bir an önce sararsınlar diye.
(…)
Falcı kadınlara inanmayacağım artık.
Trafik polislerine adres sormayacağım,
Geleceğe ışık düşüren bir gülüşle gülmeyeceğim kimseye...” (8)

Ve ben sana şöyle diyeceğim:
“Kalp kemik değil baba, kaynamıyor.”

Ne yapacağımı sanıyorsun ki?

“Gittiğim gerçek bu kadar herkese benzerken…
Senin korkularını, benim inceliğimi doldurup yüreğime” (9)

Gideceğim.





İzler
1- “Kimin için iyileşirsiniz?” yazısından alıntı.
Web yolu: http://www.gazeteci.tv/yazarDetay.asp?GuvenlikID=67O63O69O
2- “Kimin için iyileşirsiniz?” yazısından alıntı.
Web yolu: http://www.gazeteci.tv/yazarDetay.asp?GuvenlikID=67O63O69O
3- Şükrü Erbaş
4- “Kimin için iyileşirsiniz?” yazısından alıntı.
Web yolu: http://www.gazeteci.tv/yazarDetay.asp?GuvenlikID=67O63O69O
5- Şükrü Erbaş
6- “Ortalama Sevdaların Adamları” yazısının alıntı girişi.
Web yolu: http://www.gazeteci.tv/yazarDetay.asp?GuvenlikID=72O72O68O57O72O#git
7- Morrissey, I keep mine hidden
8 ve 9- Şükrü Erbaş

Hiç yorum yok: