31 Ocak 2010 Pazar

Şahsi 2009 Bilançosu

OCAK: “You’ve got everything now” (1)
Evet, her şeye sahibim. Kendime en başta. 2009 kişisel tarihime göre, değişik başladı. Sevdiğim biriyle, normalde sevmeyeceğim başka insanlarla sıradan bir yerde girdim yeni yıla. El emeğiyle bir hediye yaptım “sevdiceğime”. :)
Yıllardır istediğim bir alanda akademik kariyerime devam ediyorum. Finallerimden çooook yüksek notlar aldım.
“Güzelim, sağlıklıyım, akıllıyım, çalışkanım, harika bir ailem var, harika dostlarım var, vb. vb.”…
Annem hâlâ Amerika’da.
Kule’nin hamile kalmasının 5. senesi. Kutlanacak bir sürü şey var. Müteşekkir olacak çok şey.

ŞUBAT: “Someone must look at me and see their sunlit dream” (2)
Kutlu doğum ayım :). Sonuna kadar keyfini çıkardım.
Yıllardır ilk defa 14 Şubat’ı kutladım.
Bir sürü sevdiğim dostumun doğum günü de Şubat’ta. Mesajlar çektim, telefonlar ettim, kalbimden kopup gelen güzel sözler söyledim. Kendime bir kere daha inandım. Doğum günümde arkadaşlarımla Fatima Spar konserine gittik, organizasyon firması bana jest yaptı, hepimizi onlar ağırladı. Yine geçen seneki gibi 2 doğum gününü bir arada kutladık. Önce dalış buddy'im Selda'nınki... Benimki gece yarısı başladı ama ilk duyduğum “sevgili” birinin “I love you Fatima” çığlıklarıydı. Çaktırmadım ama bozuldum.
Dostlarımın sürprizleri çooook mutlu etti beni.
Bir sonraki hafta, sevdiceğim beni bir adaya, tarihi bir otele götürdü. Oteli kapatmış sanki, keyif çattık, yürüyüş yaptık. Dinlendik. Hem de benim modelim yapmaya çalışmış, sürpriz olsun diye de uğraşmış birazcık. Kıymet bildim.
Güzel teklifler aldım. İnandım, hayal kurdum. Harika uykular uyudum 
Yıllardır hayal ettiğim ama sağlık sebebiyle uzak durduğum bir hayalime daha elimi uzattım, gözümü kararttım çünkü: dalmaya başladım.
28’inde ise “Different sense of freedom” günümün 2. yıldönümünü kutladım. Yanlış bir “evet”in yolundan dönmemin. Derin bir nefes alarak… Şükrederek…

MART: “It cannot be given, so it must be taken” (3)
Hayatımda ilk defa birisinin doğum günü için bu kadar uğraştım. Arkadaşlarını toplayıp sürpriz bir yemek ayarladım. 35 bin defa pasta kestik, evde, lokantada, hafta sonu tatilinde… Fotoğraflar çektik. Bir sonraki hafta onu şehir dışında bir SPA merkezine götürdüm, masajlar, sağlıklı yemekler, iltimaslı bir bakım alsın diye. “Kimse benim doğum günümü kutlamadı böyle” demişti. İçimde bir şeyler kırıldı, fazlasını hak ediyor çünkü.
(2010 yılının Mart ayının şarkısı, “It’s not your birthday anymore”)
Çok değerli bir yüzüğümü kaybettim, gece geri döndük, arandık tarandık, Yüzüklerimin Efendisi ilan ettim O’nu. AD’yi. Buldu. Bundan sonra da hep o korudu yüzüklerimi :).
Hayatımda ikinci defa (ilkini kendime yapmış ve bir daha asla yapmam diye yeminler etmiştim) dolma sardım. Yine çok güzel oldu. İsteyince alasını yapıyor insan.
Aynı gün, hayatımda ilk defa birisini öldürmek istedim, hatta ölmesin ve sürünsün istedim.
Çoook güvendiğim biri, arkamdan dolaplar çevirmiş, bir mail aldım gecenin bir yarısı yorgun argın eve geldiğimde. Sonraki 12 gün cehenneminde o çok sevdiğimden bir sürü yalanlar dinledim, tükendim. Karacehennem kızın içindeki çamurları anlamaya çalıştım. Gerçek, saf kötülükle yüz yüze geldim. Bir gün hesabı yapılacak bunun. Onun ve yukarıdakinin arasında.
Değiştim…
Kırıldım, yamalanamadım, gücü yoktu O’nun, AD’nin, korkuyordu çünkü “Biz birbirimizi bu kadar çok severken, neden bize bunu yapıyorlar?” dedi. Bu sözü ona senenin sonunda hatırlatmak istedim. “Biz birbirimizi bu kadar severken, neden yarım kalıyorsun” demek istedim.
Gerçek kötülük değiştirdi beni, karşımdakinin çabasızlığı, geri çekilmesi, beni yatıştıramaması değiştirdi beni. Kırıldım, çoook kırıldım.
Değiştim.
Çoook değiştim.

NİSAN: “Existence is only a game” (4)
Dedemin vefatının 1. yılı. 1 Nisan şakasının sene-i devriyesi.
Melda bannemin 80 küsuruncu doğum günü :).
Gözcümün (KLM) 20. evlilik yıldönümü.
Annemlerin bilmem kaçıncı evlilik yıldönümü. (söylemiyorum, yaşım ortaya çıkmasın diye : p)
Geçen ayki travmanın izleri hayatımın her tarafı sardı, ama Adli Travmatoloji dersinden 100’le geçtim. Bir işe yaradı demek ki.
Paranoyak biri oldum çıktım. Hiçbir şeye inanmayan. (Yoksa zaten hep böyle miydim? :) ) Altın tepside sunduğum güvene ihanet edildi, ne yapabilirdim ki? “Sevgim değişmedi, saygım sarsıldı, güvenim yok oldu ama toparlayabiliriz, çünkü birbirimizi seviyoruz” dedim. Büyük laf etmişim, altında kaldım. Öldüm. Tek başına bir yere gidemiyor insan. İlerleyemiyor.
Ama Kaş’a gittim, dalmaya. Sevdiceğimle yaşlanınca (hahahahaaa. Gülüyorum, hayalin bu kadar ileriye, yaşlılığa kadar uzanması benim uydurmam çünkü. O ne bugünü, ne yarını istiyor.) yaşayacağımız yere. Rezalet bir dalış geçirdik, sonra protesto ettik firmayı ve kendi arkadaşlarımızla gruptan ayrılıp araba kiralayıp, tekne ayarlayıp tatil yaptık. Noel babayı ziyaret ettik, hacı olduk :).
Sağ elimin başparmağını kırmışım, haberim olmamış. Doktor yanlış kaynamış deyince “eee, o zaman kırıp doğru kaynatalım” diyecek kadar boş vermişim kendime. :(
Büyücülüğüm had safhada. Dr. G (nam-ı diğer Editör Bey) uyarmıştı O’nu, “kırma kalbini bu kızın, beddua etmez ama korunuyor o” demişti. Kızın teki beni kızdırdı, AD de çanak tuttu buna. Ertesi gün kız kolunda 7 dikişle geldi. Hemen fotoğrafladım bu anı. Cadı kariyerimin foto albümü için.
İlk aşkımı gördüm (30 yaşında âşık olmuştum, ilki için biraz geç). Bir röportaja gidiyordum, seslendi arkamdan. Ne hoş, ne ışıklı görünüyordu. Sevik vardı yanımda, onayladı o da. Ne kadar sade, ne kadar çocuk görünüyordum. Beni ilk defa kotla gördü, mikili t-shirt’ümle. Yaşamadık ya aşkı, sadece söyledik birbirimize ama dokunmadık ya, kirlenmemişti hiçbir şey. “Gel mutlaka gel” dedi 3 kere. Gitmek istedim ama gitmedim. Arkadaşlığımızın, saflığımızın yerli yerinde durduğunu görmek yetti bana.

MAYIS: “Satan rejected my soul. (…) He’s seen my face around.” (5)
Haftalardan sonra ilk defa AD’nin evine gittim. Kırıklığımı içime saklayarak…
Hoca’mın doğum günü, KLM’ imin doğum günü.
Heyecanla beklediğim Depeche Mode konseri iptal oldu. Çoook üzüldüm.
Dave’in hastalanmasına değil, 2008’den beri beklediğim konserin iptal olmasına.
Hoca’mın kızı Bugga girdi hayatıma. Bambaşka bir dünya daha açıldı gözlerimin önünde.
Sevik’le “Cinsiyet değiştirme ameliyatları ve insan hakları ihlalleri” sunumumuz başarılı oldu. Enstitüde ilk defa röportaj ve videoyla sunum yapan biz olduk.
Yine Sevik’le “Olay Yeri, Medya ve Profilleme” sunumumuz çooook başarılı oldu. Öğrenciler bir sonraki derse gitmeyip bizi beklediler, normal süreyi aştık, kimse yakınmadı. İlk defa uzman misafir getirdik bir sunuma. Bu sunum akademik kariyerimi değiştiren sunum oldu. Cosy’le hayatımız bu vesileyle kesişti.

HAZİRAN: “I never wanted to kill, I am not naturally evil” (6)
Rahmetli Ercan Arıklı’nın vefatının 6. yılı.
Kara kızımın vefatının 4. yılı.
Köpük oğlumun vefatının 3. yılı.
Cosy girdi hayatıma. Çok şey değişti. “İyi ki varsın, olmazsan eksilirim” diyeceğim insanlardan biri daha.
Dalma kulübümüzü değiştirdik. Dalış buddy’im Selda’nın lise arkadaşı olan yeni ekibi, Denizatı’nı, çoook sevdik. Yıldızlarımızı aldık, apoletimize galaksiyi dolduracağız bu gidişle.
O’nunla 1 yılı devirdik.
“Seni seviyorum, korkuyorum yanlış yapmaktan, hoşuma gidiyor kalbimin sadece sana açık olması, tıpamı rafa kaldırmam, korkutuyor senin de benim gibi zor biri olman ama seviyorum seni… Birbirimizin keyfini sürmek istiyorum, plan yapmadan. Zamanımız daralıyormuş gibi.”
Diye yazmış.
Plan yaptım.
Hikâyenin sonunu gördüm. Ama inat ettim, sıfırdan başlayabiliriz diye. Başlayabilirdik, değerdi buna. Değerdik buna. Bundan sonraki aylarda geriye saydık, sinsice. Kendimize bile çaktırmadan.
Bir sene bitti.
“I know it’s over / It never really began / But in my heart it was so real”
(Biliyorum ki bitti / Hiç başlamamıştı ki / Ama kalbimde tamamen gerçekti)

TEMMUZ: “Sing your life” (7)
Chantage konseri. Biraz yatıştırdı. Hem özlemi, hem Depeche Mode hezeyanını… 13 ay önce gitmiştik birlikte ilk defa. 13 aydır istemiştim. Ancak iki eliyle pipisini… :)
Duman’cığım öleli 9 yıl olmuş. İlk oğlum…
Harika bir tekne tatili yaptık. Ama ilk tekne tatilim çooook daha iyiydi. Arkadaşlarımla hayatım boyunca çıktığım ilk tatildi o.
Cadılığım bir emaresi daha ortaya çıktı. Dr. G yanımdaydı, tescilledi yine.
Tabii ki dalış gezileri son hızla devam etti ve konser keyifleri de…

AĞUSTOS: “And why did you give me so much love in a loveless world?” (8)
KLM’in annesinin vefatının 2. yılı.
Mabel’imin annesinin vefatının 13. yılı.
Benim “ağzım dilim bağlanıp” evet dememin 5. yılı. Vardır bir hayır bu derste dedim sürekli. Belki bu sayede AD’nin kıymetini daha iyi bildim. Ya o benimkini? Bildi mi?
Saçlarımı ilk defa kökünden kestirişimin 4. yılı.
Yazlığa gittim babaannemle. Onu dünyasının kıstası olduğumu görmek iyi geldi tekrar.
Ramazan başlamadan döndüm. Yazlıkta oruç olmuyor mirim… Artık yaşlandık çünkü.

EYLÜL: “Silence is your answer” (9)
Cosy’nin doğum günü.
Dr. G’nin de… Mabel’imin ve teyzemin de…
Bu ay hiç kimsenin vefat yıldönümü yok.
Ama ilk göz ağrım kızımı kaybettim. Sarman’ım bizi bırakıp gitti. Annem çooook üzüldü. Ben de… Ama çaktırmadım. İçime bastırmayı tercih ettim acıyı.
AD (yani O) ayrıldı işinden. Zaten uzundur mutsuz olduğunu söyleyip duruyordu. Dua ediyorum onun için çok.
Ramazan huşu içinde ama ite kaka, tökezleye tökezleye geçip gitti.
Sessizlik, içe dönüş, şükür…

EKİM: “I’m yours, everyone knows” (10)
Kuş’umun doğum günü. Ah ne çok doğum gününü unuttum bu sene yine. Ajanda da yazması da işe yaramıyor maalesef. Dalgınlığım had safhada…
Akdeniz Adli Bilimler Kongresi’nde yer aldım. PR işlerini yaptım, son dakikada üstüme kalan konuşma çevirilerini yaptım, ev sahipliği yaptım, akademik hayatıma katkının ilk adımı sözel bir sunum yaptım, araştırmam için. Cosy yanımdaydı, MKG destek verdi. Başarıyla çıktım altından. Kendimi çoook iyi hissettim, iyi yaptığım şeyleri yapmayı özlemişim. Kendimi özlemişim.
Başçı tekrar geldi hayatıma…
Ay sonunda Ankara’ya gittim, Krik-Krak evlendi çünkü. Herkesin gözün aydın :) Hep mutlu olsun kalbinde, yanında büyüdüğüm dostum…
SGS’da (adı bu olacak yazılarda çünkü onun markasının ilk harfleri de bu) kaldım, evimde gibi hissettim. Yoruldum… Eğlendim. AD gelmedi, üzüldüm, aramızdaki çatlak daha da büyüdü sanki. Hiçbir şey yapmadan öylece durması beni deli ediyor. Düğünden sonraki gece eğlendik, eve girerken düştüm ve sağ kolumun dirseğini çatlatmışım. Ama tabii bunu 20 gün sonra öğrendim, ağrısı geçmeyince ancak doktora gitmeyi akıl edebildim.

KASIM: “You were good in your time” (11)
Ankara’dan geldim.
Garip, çiziklerle dolu bir Nişantaşı yemeği yedik AD’yle.
Sonra harika bir Cihangir öğleden sonrası. Bir başka gün. Sanki onun iç sorunu yokmuş gibi, sanki benim hiç sorunum yokmuş gibi. Sanki bizim için her şey yolundaymış gibi. Her şey çok aşk dolu ve büyülüymüş gibi hissettim. Ne güzelmiş bu his, özlemişim…
Ben o akşam, AD ertesi gün hasta oldu. Bir gün sonra da dondu her şey. Birisi içimizdeki pimi çekti.
67 defa aramışım.
Kaza mı yaptı, başına bir şey mi geldi gibi insani endişelerden, neler karıştırıyor gibi kızsal durumlara geçtim. Nefret ettim kendimden. Sevdiğim için, bu kadar umursadığım için. Duygusal körlüğümü benden alıp gittiği için.
3 gün süründük ondan sonra, hep telefonda… 18.ay kutlamamı Frontera’nın dibinde tek başıma geçirdim. Mabel’im evlendi, ailem ordaydı, AD de olacaktı, olmadı. İlk defa ailesel tüm efradın olduğu bir düğünde dans ettim, Dr. G’yle. Annem istedi çünkü.
“Hayatımın en değerli şeyi sensin, seni seviyorum” masalları sustu.
“Öylece gittin yanımdan, aklım takıldı” dedi.
Takıldım kaldım bende, yoldaki bir tümseğe. Uykusuz, enerjisiz, yerde buldum kendimi. Tanımadığım adamın biri beni hastaneye götürdü. Rutin şeyler yapıldı. Olası birkaç şey söylediler. Sonraki hafta, kalpsel şeyin doğru olduğunu anladık, geçmişten beri pırpır ederdi, teşhisi konmuştu zaten.
“Geleyim mi?” diye sorması bittiğim andı benim :)
Sonra Meyra geldi, tüm her şeye ilaç gibi. Âşık oldum ilk defa bir bebeğe.

Ayın söz sözü AD’ye…
“You were good in your time… And we thank you so… (…)
Are you aware, wherever you are, that you have just died?”
(Sen kendi zamanında iyiydin… Ve biz sana teşekkür ediyoruz –ben, keyfim ve kâhyam olarak diye ekleyeyim de söz anlam kazansın, Thanks KLM abla-.
Farkında mısın, her nerdeysen, biraz önce öldün?)

ARALIK: “I’m OK by myself” (12)
Tütik’in doğum günü.
Queen Bee’nin doğum günü.
BSI hayatımıza girdi :) Sevdik onu toptan.
Benim hiper yapıma uymayan bir spora başladım: yogaya.
İyi geldi. Bugga’yla yoga buddy olduk.
Akşamları öğrencilerimi arttırdım. Tezime başladım.
Kardeşimle vakit geçirdim, ailemle yemekler yedim. Annem acımı sıvazladı, beni sarmaladı. Meyra’yla oyunlar oynadım, altını değiştirdim, şarkılar söyledim, ona yeni şeyler öğrettim. Fotoğraf çektim.
SGS geldi Ankara’dan, onun yeni koleksiyonunu çektik, internet sayfasını tasarladık, yemekler yedik, yeni mekânlar keşfettik, dans ettik.
Başçı’yla bol bol vakit geçirdim, KLM’le bol bol mailleştim. Dr.G ve Kuş'umla geyikler yaptık, bol bol güldük. Kızlarla takıldım, herkes kendi bohçasını döktü ortaya. Güldük, ağladık… Sonunda gülümsemekte karar kıldık. Bir sürü insanla tanıştım. Yine iyi hissettirdiler, yazdım bir kâğıda yine listeler halinde isimlerini, attım çöpe :)
Duygusal kör oldum yine, ne mutlu, umurumda değilsiniz hiçbiriniz dedim içimden. Kızmadım kimseye, kırılmadım, alınmadım, gücenmedim.
Sadece içimdeki sızı durdu öylece. Söylemedim kimseye. Özledim kıymetlimi. Sustum. Zamanında ben konuşma sıramı savdım çünkü.
Daha çok çalıştım bu yüzden, daha çok dua ettim.
Şimdi kapattım perdelerimi.
Yeni yılda eskisi gibi SAP (açılımını yazmayacağım bu kez :p, ama yeni bir açılım yapacağım, burası kesin :)), eskisi gibi inançlı, çok daha fazla mutlu, sağlıklı, huzurlu olacağım (AD öyle dilemiş ikimizin adına). Daha başarılı, daha bütün, daha aydınlık, daha aşk dolu, daha affedici olacağım.
Savaşmadan bırakmadım hiçbir şeyi, kanatlarım kopana kadar çırptım ve ayakta kaldım.
Aynen devam. Dikenlerimle seveceksiniz beni, koparırsanız ben, ben olmam ki!
Affedemediğim bir-iki şey kaldı hayatta. Onları da özgür bırakacağım umarım.
Çok seveceğim yine ama sarmalamadan.
Çok güleceğim ama kırışmadan.
Ağlayacağım, kalbim de buruşarak.
Çalışacağım, hep birlikte kazanarak.
Fas, Amerika, Londra planlarımı yaptım. Süzüleceğim hayatın üzerinden yine.
Her şey sonsuzmuş gibi harika olacak.

Şimdi kapattım perdelerimi.
Yakında şov başlayacak.


“One day “goodbye” will be farewell
So grab me while we stil have time”… (13)




PS. Yazının formatı Bertan Horasan’ın faceBOK’taki kendi yıl dökümünü yaptığı yazıdan esinlenilmiştir. Her bir ayın başlığı ise Morrissey’in şarkı sözlerinden çıkartılmıştır.
PS2. Yine çoook okunuyoruz… Teşekkürler!

İzler
1- You’ve got everything now, The Smiths, (Şimdi her şeye sahipsin).
2- That’s how people grow up, Morrissey, (Birisi bana bakıp da kendi aydınlanmış hayalini görmeli).
3- It’s not your birthday anymore, Morrissey, (Verilemiyor, o halde geri alınması gerekir).
4- I’m not sorry, Morrissey, (Varoluş sadece bir oyun).
5- Satan rejected my soul, Morrissey, (Şeytan ruhumu geri çevirdi, (…), yüzümü çevrede görüyormuş).
6- The last of the famous international playboys, Morrissey, (Ben hiç öldürmek istememiştim ki, doğal olarak şeytani biri değilim)
7- Sing your life, Morrissey, (Hayatını şakı diye kısaca çevirebilirim :) )
8- I have forgiven Jesus, Morrissey, (Bu sevgisiz dünyada benim içime neden bu kadar çok sevgi verdin Tanrım?)
9- I’m playing easy to get, Morrissey, (Sessizlik senin cevabın).
10- I’m playing easy to get, Morrissey, (Ben seninim, herkes de biliyor bunu).
11- You were good in your time, Morrissey, (Sen kendi zamanında iyiydin).
12- I’m OK by myself, Morrissey, (Ben kendimle iyiyim).
13- Bir gün “hoşça kal” “elveda” olacak. O yüzden varken vaktimiz tut elimi.


01 Ocak 2010

Hiç yorum yok: