7 Aralık 2007 Cuma

42- Akademi’ye inat “Scream”


Haklısınız, ne deseniz haklısınız.
Bu kez diyecek sözüm yok.
Ben bile şaşırdım her ay başına bir yazı görünen son bilânçomu gördüğümde.
İçimdekiler öyle bir esir almış ki beni ya da dışımdakiler…
Sesim, düşüncelerim, sessizliğim kelimelere dökülememiş ya da ben becerememişim.
Ve yine uzaklara gittim.
Oldukça bir süre…
Ne kadar olduğundan ben bile emin değilim.
Bu kez adı medeniyetle özdeşleşen ama aslında kültürü, tarihi, mimarisi eksik olan fakat görgüsü bol bir memleketteyim.
Belki haftaya oradan notlar yazarım.
Kim bilir…


“Scream Ödülleri”
Korku, bilim-kurgu ve fantastik filmlere adanmış ilk ödül töreni olma özelliğini taşıyan Spike TV’nin “Scream Ödülleri”, bu sene ikinci defa düzenlendi. Kırmızı halı yerine siyah halı tercihleriyle, daha ilk adımda farklarını ortaya koydular.
Bu yılki ödül töreni Testere 4 filminden bir işkence sahnesiyle açıldı. Yönetmen Quentin Tarantino, skandallar kraliçesi Paris Hilton, yönetmen Robert Rodriguez, müzisyen ve yönetmen Rob Zombie ve oyuncu Jessica Alba, törene katılan ünlü isimlerden birkaçı.
Gecenin müzik performansları ise shock rock’un babası Alice Cooper ve Scream şarkısını seslendiren karanlıklar prensi Ozzy Osbourne gibi efsane isimlerden geldi.
En İyi İşkence Sahnesi (Best Rack on the Rack), Lanet olası/ Koltuktan Zıplatan (Holy Shit/Jump out of the Seat), En İyi Uzuv Kesme Sahnesi (Most Memorial Mutilation), En İğrenç Yaratık (Most Vile Villain) gibi ödülleri kazananların yazılı olduğu zarflar ise “hamamböceği” dolu kutulardan çıktı.

İlk ödül olan “En İyi Kahraman”ı, Han Solo, İndiana Jones, Replica Hunter gibi rollerin oyuncusu Harrison Ford aldı.

Ve ödül alırken, “Akademi’nin hiç varolmadığına inandığı filmler için bir ödül töreni düzenlemek çok cesurca” diyerek törenin önemini ortaya koydu.

Seyirciler de sanki bir filmin parçasıydılar, makyajları, saçları, havaları, ayakta çılgınlar gibi eğlenmeleriyle gerçekten bambaşka bir dünyaya aittiler. Aslında algısı farklı çalışanlara çok da uzak olmayan bir dünyaya…
Punk, post punk, rock, metal, gotik… her tür yol ve yordam mevcuttu. Dünyaları iç içe geçmişti.
Hep derim tek bir öğreti hiçbir şeye ilaç olmaz… :)
Mesela “Gelmiş Geçmiş En İğrenç Yaratık” ödülünü alan Ralph Fiennes (Harry Potter serisindeki rolüyle) esas gerçeği ağzından kaçırıverdi: “Siz aslında kötü değilsiniz, sadece yanlış anlaşıldınız.”

“En Çok Beklenen Film, Dark Night seçildi ve Christian Bale ödülü aldı, “henüz çekilmemiş bir filmin” ödül almasına şaşırarak…

Mesela çok sevdiğim filmlerden biri olan The Illusionist’teki rolüyle Jessica Biel, “Fantezi Güzeli” ödülünü kazandı. Hatta yapımcılar, ödülün arkasından, seyircilerin üzerinden baykuş uçurdular. Anlatıcının sesi de tam korku filmlerine yakışan bir tondaydı…

Oscar zamanı geldiğinde, bu çok emek isteyen sinema dalı es geçiliyor. Sunucular yaptıkları konuşmalarda Akademi’yi iğnelemeden duramadılar.
“Tom Hanks’ta 80 zombinin sağını solunu koparacak güç var mı?
Ya Julia Roberts, “Cehenneme git pislik” diyerek zincirli bir hançeri saplayabilir mi bir katilin kalbine? Hadi ordan Pretty Woman…”

Hemen arkasından verilen “En iyi Korku filmi” ödülünü “28 Weeks Later” aldı.

San Diego Kongre Merkezi’nde 125 bin kişinin izlediği ödül töreninde, benim en umursadığım ödüllerden biri ise grafik, çizgi roman vb. dalındaydı. Comic Con* İkon ödülünü Neil Gaiman aldı.
Diğer ödüller için pek ahkâm kesmesem de, bu ödül bence çok yerindeydi.
Sandman’ın yaratıcısı, efsanevi karanlık dahi, benim de çizgi roman dalında, kalbimdeki gözdelerin başındadır…
Yeni vizyona giren filmiyle, kendisini tanımayan Türk izleyicisiyle Neil Gaiman dünyasını tanıştıracak. Üstelik Angelina Jolie’nin de kadroda bulunduğu, Robert Zemeckis’in yönetmenliğinde harika bir animasyon karakter yarattığı Beowulf filmiyle, yeni hayranlar kazanacak Gaiman ve yine de dikkatsiz izleyici onun imzasını gözden kaçıracak.
1000 yıllık efsane Beowulf, 3-D teknolojisiyle çekildiğinden, biraz animasyon gibi görünse de, gayet tehlikeli ve kara bir efsane…

Sin City’deki büyüleyici karakterlerden biri olan ve kendi çizgi roman kitabı da olan Rosaria Dawson ise, “En İyi Yönetmen” ödülünü sundu, ödül Grindhouse filmi için Quentin Tarantino ve Robert Rodriguez’e gitti.
Malum gerçek sinema fanatikleri, filmlere, oyuncuları görmek için değil, yönetmenin zihnine girmek için giderler…(so says Rosario… ve çok haklı…)
Tarantino ise ödülünü alırken harika bir şov sundu ve “hepimize aynı virüs bulaştı, o yüzden buradayız” diyerek çizgiyi çekti… Ödül törenine de, benim yazıma da…


* Comic Con: Her sene ABD’de düzenlenen, çizgi roman yazar ve çizerlerinin, aktör ve aktrislerinin, televizyondaki dizi yapımcılarının vb. kişilerin fuarda bir araya gelerek paneller düzenlediği, okuyucu ve izleyicilerle söyleşilerde bulunarak, imza dağıttıkları bir organizasyon.
Daha fazlası için: comic-con.org/cci/

Çok önemli not: “Scream Ödülleri”nin 2006 kazananlarından en dikkat çekicileri…
Mesela…
V for Vendetta “En İyi Bilimkurgu Filmi” ödülünü aldı. Bana sorarsanız, bileğinin hakkıyla… Lost, Smallville gibi diziciklerin de aday olduğu “En İyi Televizyon Şovu” ödülü ise Battlestar Galactica’ya gitti. Charlie and the Chocolate Factory, The Omen, The Hills Have Eyes gibi filmlerin aday olduğu “En İyi Yeniden Yapım” ödülünü King Kong, Comic-Con İkon ödülünü Frank Miller aldı.
Lost’a ödül yok, “En İyi Televizyon Dizisi” ödülü de bu sene Heroes’a gitti. Hakkıydı doğal olarak… (Ben çok seviyorum ya… :D)



ORTAYA ORTADAN KARIŞIK

* “İki insan arasındaki mesafe”
Kadın telefonun bir ucunda, gizli gizli ağlıyor. Sevgilisi, belki de onun sesindeki kırıklığı fark etmekten uzak, sohbete devam ediyor. “Bugün biraz canım sıkkın” dediğinde kadın, “Takma kafana geçer” diyor. Sadece…
Öyle bir mesafe ki, aşılması zor, ısıtılması meşakkatli…
Kadının çoook sevdiği filmlerden biri olan Painted Veil filminin dvd kapağında yazıyordu: “Aşılması en zor mesafe, iki insan arasındakidir” diye…
“Bugün seni özledim ilk defa” diyor kadın. Seviniyor adam. Neye sevindiğini bilmeden. Sevinip üstüne alırsa bu duyguyu, karşılığında ödeyeceklerini bilmeden…
“Sonra kendime hatırlattım, senin özgür ve bağımsız kadının kimseyi özlemez, kimseyi sevmez, kimseye bağlanmaz, o ilişkilerini iki bünyeyi tek bünye yapıp da samimileştirmez”.
Ağlamaya devam ediyor telefonun bir ucunda, öbür ucu bihaber…
Vakit doluyor, sohbet bitiyor. Kadın günlüğüne yazıyor içindekileri…
“Bugün rüyamda o ilk âşık olduğum adamı gördüm. O Sherlock böceği, o yusufçuk’u… Rüyamda, arıyordu beni, bana ulaştığında, onunla konuşuyordum. Sesinden anlıyordum, artık onu esir eden korkusu değildi, sevinsem mi üzülsem mi bilemedim. Ah, ne çok özlemişim. Ne çok…
Sonra uyanınca onu düşündüm uzun süre.
Böyle özlemle acının birbirine karıştığı rüyaların sabahında hep bir buruk uyanıyorum, hep bir can sıkıntısına teslim oluyorum.
Sonra uzun süre onu düşündüm.
Sonra da hayatımda eksik gidenleri. Hem hatalarını kabul etmekten, hem yaraları onarmaktan, hem de davalardan kaçan bir adamı, tökezleyen akademik kariyeri, canımın sıkkınlığını, işe hiç gitmek istemeyişimi, yine bilmem kaç aylığına uzaklara gitme ihtimalimi, yine kaçma sonsuza dek kaçma isteğimi, sık sık hastalanmamı…
Sonra korkularımı düşündüm. Sonra kaybettiklerimi…
Sonra…
Sonrası kocaman bir hiç.”

* AŞK
“Yanlış insana duyulan aşk bile hiç âşık olmamaktan iyidir.”
Ayşe Arman-Mercan Dede röportajı-Hürriyet Pazar 28 Ekim 2007

* Mesleğim kimliğimdir
Bir haber aldım, internette, biraz yol dışı bir sitede ünlü biri fink atıyordu. Nasıl demeyin, sonuçta benim “atlattığım”, uzun süre emek verdiğim bir haber. Ve henüz sonuçlanmadı. O yüzden şimdi detay yok…
Velhasıl o sitede tabii ki başka bir isim ve meslekle bulunuyorum. Ürkütmeyelim vakvakları. Bana kim merhaba dese, hemen profiline bakıp ayıklıyorum, haberim için aradığım ünlü kişinin mesleği belli sonuçta. Fakat yine de ısrarlılar “merhaba” diyenler. “Peki kimsiniz, adınız ne?” dediğim birçok seferde aldığım cevaplar belliydi: “Ben doktor Kemal”, “Avukat Cemal”, Mimar Süleyman”…
Ve hep aynı meslek sahipleri. Doktor ve avukat. Arada birkaç da mimar var. Mimarlara ilk başta şaşmadım değil.
Malum doktorlukla özdeşleşmiş bir “tanrı kompleksi” vak’ası vardır. Haydi onları geçtik, avukatlar da, hayat kurtarmanın bir başka çeşidini yaptıkları için onları da mazur görelim.
Peki araya serpilen birkaç mimar?
Herhalde onlar da yoktan bir şey “yarattıkları” için meslekleriyle tanıtıyorlar kendilerini.
Meslekleri kimliklerinin bir parçası, adlarının önünde meslek sıfatı yoksa, onlar da yok. Görünmezler, fazla ayıklamadan ezip geçen dişlilerden sıyrılamazlar, nefes alamazlar, varolamazlar, kendilerini yaratamazlar.
“Yaratmak” fiili hep çok dikkatli kullandığım ve mümkün mertebe kullanmaktan kaçındığım bir fiildir. Allah’a mahsustur yaratmak. Biz kul olarak ancak onun izini sürebiliriz, yapabiliriz, inşa edebiliriz, iyileştirebiliriz, icat edebiliriz ama yaratamayız.
Oysa doktorlar, avukatlar meslekleri yoksa yoklar… Buna inanıyorlar…
Adlarının bir parçası…
(Tabii şimdi alınmasın kimse, ailemde çok ünlü doktorlar var, zamanının ordinasyusları, profesörleri, ama kartvizitlerinde bunun yazdığı hiç görmedim.)
Bir de mesela Boğaziçi mezunları vardır. Bu okulun mezunları arasında olan bazı tipler (neyse ki benim arkadaşlarım arasında hiç yok bu tiplerden) hayatta başka bir kimlik/etiket yapıştıramadan üstlerine, sürekli bu okulun adını ortaya çıkartırlar.
Misal… Seray Sever… (Onunla da şablonumu Cosmopolitan dergisindeki Yalan makinası köşeme yaptığım bir röportajla çizmiştim, ne yazık :D )
Akşam gazetesi muhabiri Nurbanu Güney Elbir, yaptığı mini minnacık bir haberin başlığını “Yılın gafı ödülü: Seray” diye atmış.
Olay şöyle gelişmiş…
Sever’in sunuculuğunu üstlendiği “Her Şey Dahil” programının konuğu Dilruba Saatçi, “Latife ve Fikriye” oyununda Atatürk’e aşık olan iki kadını canlandırdığını söylemiş…
Seray ablamız ise araya girip şöyle demiş: “Atatürk, hem Kurtuluş Savaşı’nı yapmış hem de iki kadını idare etmiş. O bile böyleyse şimdiki Türk erkekleri neler yapmaz”…
Klasik tabirle “stüdyoda buz gibi bir hava esmiş”.
Seray Sever ise program çıkışı aydınlatılmış ve durumu toparlamaya çalışmış: “Latife Hanım’ın Atatürk’ün eşi, Fikriye Hanım’ın ise ona âşık bir kadın olduğunu yeni öğrendim.”
Hatırlarsınız değil mi, kendisi sürekli Boğaziçi (sanıyorum) Ekonomi mezunu olduğunu her fırsatta söyler. Hani şu üniversite mezunu dansöz gibi kendisi de buradan reklâm ve prim yapmaya çalışır.
Görünen o ki, Boğaziçi’nde öğrenmiş öğreneceklerini, sonra da “Boğaziçi mezunuyum” demeyi öğrenmiş. Ondan sonrası koca bir sıfır…
Yazık… Çok yazık…
:D

(PS: 16 Kasım 2007 tarihli Vatan gazetesi muhabiri Nur Gülmez Bel’in haberine göre, Seray Sever’in Atatürk’ün özel hayatıyla ilgili ifadesiyle yorumu hakkında, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma başlatmış!)

* Nesiller Boyu Güven! :)
Pakize Suda 28 Ekim 2007 Pazar günü Hürriyet’teki köşesinde yazmıştı, yoruma gerek yok, aynen yazıyorum.
“Başbakan’ın kızı Sümeyye Erdoğan politikaya ısınıyormuş.
Nesiller boyu güven!”

* Karpostal değiş tokuşu
Dünyanın öbür ucundan, hiç tanımadığınız birinden bir kartpostal almak ve eğer koleksiyon sevdalısıysanız, bunu da koleksiyonunuza eklemek ister miydiniz?
postcrossing.com sitesine üye olarak, dünyanın çeşitli yerlerindeki insanlarla kartpostal değişimi yapmanıza olanak sağlayan, (ben bu yazıyı yazdığım sırada) 875 gün önce başlayan sistemin bir parçası olabilirsiniz.
Tek yapmanız gereken siteye üye olmak. Bir profil oluşturuyorsunuz ve kartpostal göndermek için bir adres istiyorsunuz. Bu adrese kartpostal gönderdiğinizde sizin de bir kartpostal almaya hakkınız oluyor.


* Haftanın Blogu
İtiraf sanatı… ABD Maryland’li Frank Warren’ın blogu… Herkese açık. Komik, karanlık, en derin düşüncelerinizi ev/el yapımı kartpostallara yazıp gönderebilirsiniz. Blog sahibi itinayla ayıklıyor… Sizin kartpostalınızın da içinizin en sıcak derinliklerinden çıktığına inanıyorsa, tarayıp sitesine koyuyor.

http://postsecret.blogspot.com/


TDK Dersleri

* Türkçe Sözlük’ten
Göynük -ğü (sıfat, halk ağzında): 1. Yanık, yanmış. 2. Güneşte yanmış. 3. İyice olmuş (yemiş). 4. mecaz Acısı olan, elemli. 5. isim Orman yakılarak açılan tarla.

* Yabancı Kelimelere Karşılıklar
Kolektivizm: Fransızca kolektivizm (collectivisme) sözü toplum bilimi alanında "Üretim araçlarından kişisel sahipliği kaldırıp ortak kullanmayı ve toplum içinde her türlü harekette ortak davranışı savunan öğreti." anlamında kullanılmaktadır. Kurumumuz, bu kavram için ortaklaşacılık karşılığının uygun olduğu görüşündedir.
kolektivist (collectiviste): ortaklaşacı
kolektif (collektif): ortaklaşa

selcencosmoz@gmail.com









Hiç yorum yok: